Abdullah Öcalan Ne Dedi, NEDEN DEDİ, Kimler Onu neden ve nasıl KURUCU Önder Yapmak İstiyor
- Didem Öneş
- 5 gün önce
- 14 dakikada okunur
Sevgili okurum, vatanını, milletini seven, biraz vicdanı olan her vatandaş eminim son yıllarda yaşanan ama özellikle son haftalarda yaşananlara çok üzülüyor ve ülkenin geleceğinden endişe ediyordur. AÇIK VE NET SÖYLÜYORUM BU ÜLKEYİ GERÇEKTEN SEVEN HERKES YAŞANANLARI SADECE KENDİ ÇEVRELERİNİN İDEOLOJİK SINIRLARI İÇİNDE OKUMAMALIDIR, KURULMAK İSTENEN YENİ BİR ÜLKENİN TEMELLERİNİN NEYE OTURACAĞINI ARTIK İDRAK ETMELİDİR.
Bu ülkenin 84 milyon insanı her şey olmayı sevdi, birtek TÜRK OLMAYI sevemedi! NEDEN?
Bu tezimi gelin terör başı Abdullah Öcalan'ın dedikleri ile anlatalım.
Kimi açık kaynaklşı gazetelerde çıkan Terörist Öcalan İmralı Heyeti denilen HDPlilerden oluşan temsilcilere şu konuşmayı yapıyor: ( ben buraya konuşmanın sadece bir bölümünü alıyorum DİKKATLE OKUYUNUZ):
Abdullah Öcalan’ın Konuşmasından bir Bölüm:
"Sayın Erdoğan’a da bir şeyler ileteceksiniz. Bu tarihi eşikte anlatacaksınız. Ben devlet okullarında okudum, yatılı okuyup buraya kadar geldim. Ben devletle Kürtleri tanıştırmanın ne anlama geldiğini biliyorum. Kemalist partiyle mücadele edilebilir ama benim önderlik tarzım farklıdır.
Selahattin zamanında ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ demişti. Doğru değildi. Benim onu başkan yaptırıp yaptırmama gibi bir derdim yok. Ben Sayın Erdoğan ile temel sorunları çözmek için görüşebilirim ya da görüşmem, şimdilik siz vekaleten görüşüyorsunuz. Herhangi bir partiye, CHP’ye ya da başka bir partiye iktidar kazandırmak için görüşmüyorsunuz, olsa olsa demokratik bir ittifak olabilir. Üçüncü bir yolsunuz, üçüncü bir ittifaksınız"
“Birkaç yaşlımız cezaevinden çıksın, şu paket şöyle olsun, bu pakette şu olsun... Bu olmaz. Kuşkusuz değerlidir, saygı duyuyorum. Ama biz büyük şeylerle uğraşıyoruz. Bu tip şeylerle kimse bizi oyalamasın. Siz de böyle yaparsanız sizi de kabul etmem. Hukukçu arkadaş da burada, Pervin arkadaş da bunları iyi biliyor. Bizim taleplerimiz bunlardan ibaretmiş, bunlarla kandırılırmışız gibi davranılmasın.
Varsa yetenekleriniz, siyaset yapacaksınız. Öyle Adalet Bakanı’ndan şunu isteyelim, bunu isteyelim; bunlar ucuz işlerdir. Ben ilkesel konuşuyorum. Hukuk ve saygı isteyeceksiniz. Şu pakete bu girdi, şu girmedi; bu iş öyle at pazarlığıyla yürümez. Bu işi boğuntuya getirmeyeceğiz. Küçük işlere boğulmayalım. İlkesel bir yürüyüş gerekiyor ve bunu da siz yapacaksınız.
Özgürlük yasaları ve demokratik entegrasyon yasaları kalmıştır geriye. Yarın bunları konuşmalısınız. Ben fiilî önderlik yapıyorum. Kandil’in, DEM’in, hatta CHP’nin de çıkarlarını gözetiyorum. Özgür Özel Bey’e de selamlarımı iletmelisiniz; onunla da görüşün.
Bir tuzak vardır; buradan demokratik siyaset ve ittifakla çıkılır. Bu gidiş tehlikelidir. Böyle giderse Gezi’de olduğu gibi iş sokağa taşar ve bir on yıl kaybedilir. İttihatçılar döneminde Balkanlar’da da böyle oldu. Böyle olursa Balkan Savaşları’ndaki gibi olur.
Demokratik siyasetin içeriği önemlidir. Özgürlük yasaları ve ardından anayasa… Özgürlük ve demokratik entegrasyon yasalarına Özel’ler de destek verirse hem Türkiye’nin hem demokratik siyasetin önü açılır ve bu şekilde demokratik seçimlere gidilir.”
Şimdi bu konuşmanın içerik analizini bu ülkede yapabilecek bie elin parmaklarını geçmeyen Analizcilerden biri olarak size ÖCALAN NE DEDİ NİYE DEDİ VE BU TERÖRİSTİ KİM NEDEN MUHATTAP ALIYOR ANLATACAĞIM: Sayın Devlet Bahçeli'nin dediği gibi bebek katili Öcalan bir KURUCU ÖNDER MİDİR? KİMİN ÖNDERİDİR?
Öcalanın basına bilerek sızdırılan konuşması, yüzeyde yumuşak ve “demokratik ittifak” diliyle görünse de aslında çok daha derin stratejik mesajlar içeriyor. Gelin konuşmanın, halkın anlamadığı ama "devlet" denilen "hangi devlet?" sorusunu bize sorduran olayların yaşandığı dönemde bu konuşmanın anlamlarını açalım:
Terörist Öcalan kendinden son derece emin olarak (neden emin, kim onu bu kadar emin yaptı), Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ERDOĞAN ile kendini eşitleyerek hatta ondan da daha güçlü bir konuma getirerek ifade etikleri şunları anlatıyor:
Erdoğan’a Açık Kapı Bırakıyor: Bir kez daha Erdoğan'ın iktidar olmasının kartlarının kendi elinde olduğunu açıkça söylüyor.
“Sayın Erdoğan’a da bir şeyler ileteceksiniz. Ben onunla görüşebilirim ya da görüşmem.” Bu ifade kendisini koyduğu üst seviyeyi tanımlar.
Burada Öcalan, kendini Erdoğan için alternatif bir muhatap olarak konumlandırıyor.
CHP veya DEM üzerinden değil, doğrudan Erdoğan’la pazarlık edebilecek kişi olduğunu söylüyor.
Bu cümleler, iktidarın istediği "YENİ TÜRKİYE" için "meşruiyet köprüsünü " kurma arzusunu gösteriyor.
ANAFİKRİ: BENSİZ "YENİ TÜRKİYEYİ KURAMAZSINIZ; İKTİDAR OLAMAZSINIZ"
“Kemalist Partiyle Mücadele Edilebilir”: Mevcut Türkiye'nin hala bir Kemalist rejim olduğunu ifade ederek, laik, demokratik sosyal, hukuk Türkiye Cumhuriyetinden kurtulmanın yolunun kendisinden geçtiğini anlatıyor.
CHP doğrudan hedef alınıyor: “Kemalistlerle çatışılır, ama benim tarzım farklı.”
Bu ifade, CHP’yi “sorunun kaynağı” gibi kodluyor; yani muhalefeti değil kendisi kurucu bir ortaklık için Cumhur iktidarını tercih edilebilir partner olarak işaret ediyor.
Stratejik amaç: CHP’nin "gelecekte kurulacak olan yeni Türkiye'de bir “ortak” olmasını engellemek ve CHPnin kurucu değerlerini sürekli şüphe altında bırakmak.
“Üçüncü Yol” Söylemi
“Herhangi bir partiye iktidar kazandırmak için görüşmüyorsunuz. Olsa olsa demokratik bir ittifak olabilir. Üçüncü bir yolsunuz.”
Burada Öcalan, DEM’i CHP ile birlikte güçlü bir muhalefet olmaktan çıkarmak istiyor.
Aynı zamanda DEM’i “Erdoğan’ın yanında olmanın ancak istediklerinin verilmesi ile olacağını, ama CHP’ye de ülkede iktidarın asla kazandırılmayacak olmasının” bir denge unsuru stratejisini getiriyor.
Stratejik mesaj: DEM’i, kilit aktör olarak tutmak; iktidar ve muhalefeti dengeleyerek kendi liderliğini sürdürmek.
Gizli Alt Mesajlar
CHP’ye yönelik tehdit: “Siz benim çizgime gelmezseniz, Kürt siyaseti CHP’ye iktidar kazandırmayacak.”
Erdoğan’a güvence: “Benimle süreç yürütülürse, muhalefeti zayıflatabilirim.”
DEM’e yön verme: “CHP’nin kuyruğu olmayın, üçüncü yol olun, böylece siyasette dengeyi ben kurarım.”
Kurucu rol vurgusu: “Devletle Kürtleri tanıştırmak” → kendini, yeni rejimin tarihsel kurucu aktörlerinden biri olarak anlatıyor.
Tarihsel Stratejiyle Bağlantı (BAKIN BURASI ÇOK ÖNEMLİ)
Osmanlı son döneminde İttihatçılar: Balkan ve Arap milliyetçiliklerini yönetemeyip çöktü.
Bugün Öcalan’ın stratejisi: Türkiye’yi “çok kimlikli” hale getirip, Erdoğan’la pazarlık edebilecek yeni kurucu ortak konumunu almak.
Yani bu söylem, görünürde “demokratik üçüncü yol”, gerçekte CHP’yi zayıflatıp Erdoğan’ı güçlendiren bir manevra.
Şimdi gelelim son dönemlerde CHP yönelik operasyonların asıl nedenlerine; neden CHP kriminalize edilmektedir, niçin belediye başkanları, bürokratları, CHP il ve ilçe başkanları hedef alınmaktadır; ve halka karşı yürütülen psikolojik harekatın profesyonelliğinin temel kaynağını anlayabilmeniz için sizi önce tarihi bir yolculuğa çıkaracağım, "biz bunları biliyoruz, uzun uzun okuyamam demeyin, vaktinizi aldığına değecek bir giriş gelişme sonuç olacak, önce bebek katili Öcalanın Özgür Özele gönderdiği mesajdaki söylemi çerçeveleyelim:
Tarihsel Stratejiyle Bağlantı
Öcalan konuşmasında İttihatçılardan ve Geziden vurgu yapması son derece stratejik amaçlıdır. İttihatçıları hatırlatarak, bugün İYİ PARTİ ve ZAFER PARTİSİNDEN MDET UMMA onlar sana asla destek vermezler ve verseler bile ülkeyi batırırlar diyor. Şimdi konuşmanın bu kısmının söylem analizini vereyim:
Osmanlı son döneminde İttihatçılar: Balkan ve Arap milliyetçiliklerini yönetemeyip çöktüler.
Bugün Öcalan’ın stratejisi: Türkiye’yi “çok kimlikli” hale getirip, Erdoğan’la pazarlık edebilecek yeni kurucu ortak konumunu almak için CHP tehdit ediyor.
Yani bu söylem, görünürde “demokratik üçüncü yol”, gerçekte CHP’yi zayıflatıp Erdoğan’ı güçlendiren bir manevra olacak.
Öcalan bu söylemini neden Balkan Savaşlarına ve Geziye dayandırdı? TERÖRİST OLSA DA ÖCALAN ÇOK İYİ BİR TARİH ENTELLEKTÜELİDİR. Ama yanlış okuma yapıyor çünkü dışardan yönetiliyor: yani ABD, RUSYA, İNGİLTERE, FRANSA, ALMANYAnın ortak projesidir Öcalan.
Şimdi ÖCALAN ve onun BOP EŞ BAŞKANLARININ, KEMALİST diye nitelendirdikleri CHP' yi neden YENİ TÜRKİYE'YE TAŞIMAK İSTEMEDİKLERİNİ, YENİ OSMANLI ÜMMETÇİ bir Yönetimle yola devam etmek istediklerini ÖZETLE ANLATALIM:
Balkan Savaşları Kronolojisi (1912–1913)
1. Birinci Balkan Savaşı (8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913) Balkan savaşlarının çıkış nedeni dönemin "milliyetçilik bilincinin artmasıyla" Balkanlarda Osmanlı tebasındaki milletler özgürlerini istediler ve
Taraflar:
Balkan İttifakı (Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ)
Osmanlı İmparatorluğu
Gelişmeler:
Karadağ saldırısıyla savaş başladı.
Bulgarlar Kırklareli, Lüleburgaz ve Edirne’ye kadar ilerledi.
Sırplar Kosova ve Manastır’ı aldı.
Yunanlar Selanik ve Ege adalarını işgal etti.
Osmanlı, sadece Çatalca hattında Bulgarları durdurabildi.
Sonuç:
Londra Antlaşması (1913) → Osmanlı, Midye–Enez hattının batısındaki tüm topraklarını kaybetti.
Edirne ve Batı Trakya da elden çıktı.
2. İkinci Balkan Savaşı (29 Haziran – 10 Ağustos 1913)
Taraflar:
Bulgaristan ↔ eski müttefikleri (Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Karadağ) + Osmanlı
Gelişmeler:
Bulgaristan, paylaşım kavgası yüzünden eski müttefiklerine saldırdı.
Sırbistan, Yunanistan ve Romanya birleşerek Bulgaristan’ı ağır yenilgiye uğrattı.
Osmanlı fırsatı değerlendirerek Edirne ve Kırklareli’ni geri aldı.
Sonuç:
Bükreş Antlaşması (1913) → Balkan haritası yeniden çizildi.
Osmanlı sadece Edirne ve Doğu Trakya’yı kurtarabildi.
Balkanlar’daki topraklarının %80’inden fazlasını kaybetmiş oldu.
📌 Osmanlı İmparatorluğu Açısından Temel Sonuçlar
Toprak Kaybı: Balkanlardaki toprakların neredeyse tamamı (Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Selanik vb.) kaybedildi.
Sosyolojik sonuçlar: 2 milyonun üzerinde Müslüman ve Türk Anadolu’ya göç etti (Balkan göçmenleri/muhacirler).
Siyasal Sonuç: İttihat ve Terakki Cemiyeti, yenilgilere rağmen Edirne’yi geri alarak prestij kazandı ve iktidarını sağlamlaştırdı.
Askerî Sonuç: Ordu zayıflıkları ortaya çıktı; bu da ıslahatlara ve Alman askeri heyetlerinin davetine yol açtı.
Psikolojik Sonuç: “Osmanlıcılık” ideali büyük darbe aldı → Balkan halklarının ayrılmasıyla anlaşıldıki bir millet kavramı gerekiyor ve millet olmadan güç kazanılmıyor; böylece Osmanlı’da “Türkçülük” ve “İslamcılık” ideolojileri güç kazandı. Neden Türklük başat güç oldu. Çünkü Anadolunun özgürlük savaşını veren çoğunluk Türklerden oluşuyordu.
Osmanlıcılığın Çökme NEDENİNİ anlamadan Bu gün yaşadıklarımızı anlamak mümkün değildir. Ve inşa edilmek istenen "YENİ TÜRKİYE" aslında bir ölü doğum olacaktır.
yüzyıl boyunca Osmanlı hanedanı yönetici elitinin ideali “Osmanlıcılık” idi: tüm milletleri (Türk, Arap, Kürt, Rum, Ermeni, Bulgar vb.) Osmanlı vatandaşlığı altında toplamak.
1876 Kanun-i Esasi ve II. Meşrutiyet (1908) bu anlayışın ürünleriydi.
Ancak Balkan Savaşları (1912–1913) sırasında Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut gibi Osmanlı tebaası, milliyetçilik dalgasıyla imparatorluktan koptu.
Sonuç: Osmanlıcılık “imparatorluğu bir arada tutma” işlevini yitirdi.
ANLAMAK İSTEMEYENE ANLATIR GİBİ: YANİ, OSMANLININ ÇÖKMESİNİN NEDENİ KEMALİZM DEĞİLDİ.
Osmanlı imparatorluğu çok kimlikli ve İslamcı bir yapı ile bu topraklarda ve Ortadoğuda Varlığını Devam ettirmek İstedi. Olmadı. İslamcılık da Osmanlıyı bir arada tutamadı. NEDEN ? İslamcılığın Yetersizliği
II. Abdülhamid (1876–1909) döneminde İslamcılık (Panislamizm) ön plana çıkmıştı.
Ama Balkanlar’daki Müslüman olmayan unsurlar zaten ayrılmışlardı, Arap coğrafyasında da milliyetçilik güçlenmeye başlamıştı.Dünya'nın en IRKÇI MİLLETİ ARAPLARDIR.
Bu yüzden İslamcılık da imparatorluğu bütünleştirmede yetersiz kaldı.
Türkçülüğün Ortaya Çıkışı ve Durup Dururken mi TÜRK milliyetçiliği Ön plana Çıktı?
Balkan Savaşları’nda Anadolu’dan gelen Türk soylu köylüler, askerler anadolunun ayağa kaldırmakta en büyük yükü omuzladı.
İttihatçı elit, “artık elimizde kalan nüfusun çekirdeği Türk unsurudur” düşüncesine yöneldi ve haklılardı.
Balkanlardan yüzbinlerce Türk ve Müslüman Anadolu’ya göç edince→ Anadolu’daki Türk kimliği daha görünür hâle geldi.
Bu göç dalgası, Osmanlıyı kuran ilk aile zaten Türk kökenli olması sebebiyle ve devamında, İmparatorluğun Osmanlı bürokrasisinde ve şehirlerinde Türk kimliğini güçlendirdi.
ANLAMAK İSTEMEYENE ANLATIR GİBİ: BU GÜN NEDEN ÜLKEMİZE MİLYONLARCA ARAP VEYA TÜRK OLMAYAN AMA İSLAMCI OLAN YERLEŞTİRİLDİ ANLADINIZ MI?
OSMANLIDA TÜRKÇÜLÜK Düşünsel ve Kültürel Ortam SÜREÇLERİ
Türk Derneği (1908), Türk Yurdu Cemiyeti (1911), Türk Ocakları (1912) gibi kurumlar Balkan yenilgileri sırasında kuruldu.
Ziya Gökalp bu dönemde İttihat ve Terakki’nin ideoloğu olarak Türkçülüğü sistemleştirdi:
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan; vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan.”
Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset (1904) eseri yeniden gündeme geldi: Osmanlıcılık ve İslamcılığın başarısız olduğu, tek çıkış yolunun Türk milliyetçiliği olduğu fikri güç kazandı.
ANLAMAK İSTEMEYENE ANLATIR GİBİ OSMANLININ DEVAMI İÇİN NE OSMANLICILIK NE İSLAMCILIK İŞE YARAMAMIŞTI.
Siyasi Etkiler
1913’ten itibaren İttihat ve Terakki yönetiminde Türkçülük resmî ideolojiye dönüştü.
Eğitim, kültür, dil ve ordu politikaları “Türkleştirme” eksenine kaydı.
Balkan göçmenlerinin çoğunun Türk olması sebebiyle ve Osmanlı için can veren savaşan kesimlerin çoğunluğunun Türklerden oluşmasıyla ve Anadolu’nun şehirlerinde “muhacir Türk kimliği” üzerinden yeni bir ulusçuluk dalgası başladı.
Sonuç
Balkan Savaşları, Osmanlıcılığın sonunu, Türkçülüğün başlangıcını simgeledi.
Türkçülük:
İdeolojik olarak Ziya Gökalp ve Türk Ocakları’nda,
Siyasi olarak İttihat ve Terakki’nin merkezî politikalarında,
Toplumsal olarak Balkan muhacirlerinin Anadolu’daki etkisiyle,imparatorluğun “son ideolojik çıkışı” haline geldi.
Hala anlamak istemeyene ANLATIR GİBİ
Osmanlı’da Siyasal Akımların Karşılaştırması
Kriter | Osmanlıcılık | İslamcılık | Türkçülük |
Ortaya çıkışı | 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanlarıyla güçlendi. | II. Abdülhamid dönemi (1876–1909). | Balkan Savaşları sonrası (özellikle 1912’den itibaren). |
Temel amaç | Osmanlı’daki tüm milletleri eşit vatandaşlık altında toplamak. | Müslümanları padişah/halife etrafında birleştirmek. | Osmanlı içinde ve dışında Türkleri milli kimlik etrafında birleştirmek. |
Siyasi dayanak | 1876 Kanun-i Esasi, Meclis-i Mebusan. | Halifelik kurumu, şeriat. | Milliyetçilik akımı, Ziya Gökalp’in fikirleri. |
Destekleyenler | Tanzimatçı aydınlar (Mithat Paşa, Namık Kemal vb.). | II. Abdülhamid ve muhafazakâr çevreler. | İttihat ve Terakki’nin genç kadroları, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Türk Ocakları. |
Toplumsal taban | Gayrimüslimler + Müslümanlar (çok uluslu kitle). | Müslüman tebaa (Türkler, Araplar, Kürtler vb.). | Anadolu Türkleri + Balkan göçmenleri. |
Başarısızlık nedeni | Milliyetçilik yükselince gayrimüslimler ayrıldı (Yunan, Bulgar, Sırp vb.). | Arap milliyetçiliği güçlendi; İslam ortak paydası imparatorluğu bir arada tutamadı. | Dar etnik temele dayanması; 1. Dünya Savaşı yenilgisi sonrası imparatorluğu kurtaramadı ama Cumhuriyet’in temel ideolojisine dönüştü. |
Sembol olaylar | 1876 Anayasası, 1908 II. Meşrutiyet. | II. Abdülhamid’in Panislamist politikaları. | 1912 Balkan Savaşları sonrası Türk Ocakları ve 1913 sonrası İttihatçı politikalar. |
Sonraki etkisi | Cumhuriyet’te çok kültürlü vatandaşlık düşüncesine ilham verdi. | Bugünkü AKP ve MHP İslamcılık akımlarına ideolojik temel oldu. | Cumhuriyet ideolojisinin (Türk ulus-devleti) temelini oluşturdu. |
Sonuç : Anlamayana Anlatır gibi. Tarihten ders almayanlar her defasında milletlerini yorarlar.
Osmanlıcılık = “çok uluslu imparatorluğu koruma” ideali, Balkan Savaşları’yla çöktü.
İslamcılık = Abdülhamid’in “ümmet siyaseti”, Arap ayrılıkçılığıyla başarısız oldu.
Türkçülük = Son sığınak ideoloji; Osmanlı’yı kurtaramadı
ABDULLAH ÖCALANIN, MHP'NİN, AK PARTİNİN, DEM'İN VE İSLAMCILARIN/EMPERYALİSTLERİN İSTEMEDİĞİ KEMALİZM PEKİ NASIL ORTAYA ÇIKTI:
Tarihsel Bağlam: Osmanlı’nın Çöküşü
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı (1914–1918) gösterdiki İmparatorluğu ne OSMANLICILIK ne İSLAMCILIK birarada tutamıyordu. Her geçen gün Osmanlıdan arta kalan vatan topraklarında insanlar fakirleşiyor, cahil kalıyor, dünya sanayide, bilimde ilerliyor, Osmanlı ise yerinde sayıyor hatta geriliyordu. Ekonomi çökmüştü. Her yerde isyanlar vardı. Ve Osmanlı isyanları bastırması ya da savaşması için daha çok TÜRK kökenli veya Türk olmayı seçenleri vatan savunmasına yolluyordu.
Bu dönemde genç subaylar ve aydınlar, “imparatorluk idealleri” yerine ulus-devletçi, akılcı, seküler bir çıkış arayışına yöneldiler.
Osmanlı Hanedanlığı kendisi için savaşanın TÜRK olduğunu gördüğünden askerlerini, daha çok paşalarını bunlardan seçti.
İslamcılığın Çöküşü
II. Abdülhamid döneminde “ümmet siyaseti” denendi: Halifelik, Panislamizm.
Ama I. Dünya Savaşı’nda Arap isyanları (Şerif Hüseyin’in başlattığı Mekke ayaklanması, Lawrence ile işbirliği) gösterdi ki, Müslüman kimliği bile siyasi birlik kurmaya yetmiyordu.
Araplar kendi milliyetçiliklerini (Arapçılık) seçtiler, Osmanlı’ya “arkadan vurma” algısı doğdu. Atatürk için ders: “Din kardeşliği üzerine devlet kurmak güvenilmez, millet esas alınmalı.”
Mezhep ve Etnik Ayrışmalar
Libya–Trablus (1911–12): Mustafa Kemal ve subay arkadaşları, yerel aşiretlerin ve dini grupların çıkar çatışmalarıyla uğraştı → “ümmet birliği” hayalinin pratikte işlemediğini gördü.
Suriye ve Irak (1916–18): Mezhep (Sünni–Şii, Arap–Kürt, Türkmen) ayrışmaları Osmanlı otoritesini çökertti.
Balkanlar: Din ve etnisite temelli milliyetçilik, imparatorluğu parçaladı. Deneyim: Çok dinli–çok mezhepli yapıda imparatorluğu korumak imkânsız.
“İlk Kemalistler”in Çekirdeği
Aslında “Kemalist” kavramı 1920’lerde kullanılmaya başladı, fakat öncü kadro daha önce şekillendi.
Bu kadro genelde Harbiye ve Harp Akademisi çıkışlı genç subaylardan oluşuyordu:
Mustafa Kemal
Ali Fethi (Okyar)
Kâzım Karabekir
İsmet (İnönü)
Rauf (Orbay)
Refet Bele
Ortak özellikleri:
Batı tarzı modern askerî eğitim görmüş olmaları, dünyanın gidişatını anlamaları, Anadolu'nun ezilen halklarının kurtarılmasının elzem olduğunun farkında olmalarıydı.
İttihat ve Terakki’ye belli ölçüde yakınlıkları olmasına rağmen aynı zamanda eleştirel mesafedeydiler. YANİ KEMALİSTLER İTTİHATÇI DEĞİLDİLER, ÖCALAN BU NEDENLE CHPye tarihi hatırlatarak şunu demek istiyor: "BAK ÖZGÜR ÖZEL, SANA NE İYİ PARTİDEN NE ZAFER PARTİSİNDEN DESTEK GELİR" Devam edelim KEMALİSTLER NEYİ GÖRDÜLER:
Osmanlı’nın çok uluslu yapısının artık sürdürülemez olduğunu.
KEMALİSTLER Neden Ortaya Çıktılar?
a) Balkan Savaşları’nın Şoku
Osmanlı ordusunun çöküşü, milyonlarca Türk ve Müslümanın yurtsuz kalıp ana yurdu olan Anadoluya göçü → “artık imparatorluk değil, Türk milletinin varlığı korunmalı” düşüncesini güçlendi.
Türkçülük ve milliyetçilik, bu subayların zihin dünyasında ana eksen oldu.
b) İttihat ve Terakki’ye Tepki
Enver, Talat ve Cemal Paşaların otoriter ve maceracı yönetimi genç subayları rahatsız etti. Onların tek adamcı ve ırkçı yaklaşımları Kemalistlerin hoşuna gitmedi.
Özellikle Mustafa Kemal, Enver Paşa’ya karşı hep mesafeli ve eleştireldi.
Bu kadro, İttihatçılığın “tek adam yönetimi” yerine daha kurumsal, rasyonel bir siyaset arıyordu.
c) Pozitivist-Eğitimci Etki
Askerî okullarda Fransız pozitivizmi, ulusçuluk ve laiklik fikirleri okutuluyordu.
Bu fikirler, yeni nesil subaylarda “bilim, akıl ve ulusal bağımsızlık” temelli bir dünya görüşü yarattı.
d) Mondros ve İşgal Gerçeği (1918–1919)
İmparatorluk fiilen sona erince, yeni bir çıkış arayışı doğdu.
İlk Kemalistler, çözümü ulusal bağımsızlık mücadelesi ve yeni bir ulus-devlet inşası olarak gördüler.
İlk Kemalistlerin İKİ ayrı grubunun Temel Farkı
İttihatçılar: Osmanlı’yı kurtarmak için Almanlarla ittifak ve “imparatorluğu bir parça daha yaşatmak” politikası güttüler.
Mustafa Kemalin ÖNDERLİĞİNdeki KEMALİSTLER: İmparatorluğu kurtarmanın imkânsız olduğunu görüp, Anadolu merkezli, laik ve ulusal bir devlet kurma vizyonuna yöneldiler.
İlk Kemalistler, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı şoklarının ardından, Osmanlıcılık ve İslamcılığın çöktüğü bir ortamda:
Türk kimliğini merkeze alan,
bilime ve akla dayanan,
ulus-devletçi ve bağımsızlıkçı bir ideoloji etrafında birleştiler.
Onların çıkışı, hem Osmanlı’nın çöküşüne verilen bir cevap, hem de modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu düşüncesinin doğuşudur.
İttihatçılık ve İlk Kemalizm Karşılaştırması
Kriter | İttihatçılık (1908–1918) | İlk Kemalizm (1912–1923 arası çekirdek) |
Temel amaç | Osmanlı İmparatorluğu’nu ayakta tutmak, merkeziyetçi güçlü devlet yaratmak. | Osmanlı’nın artık kurtarılamayacağını görüp, Anadolu merkezli yeni bir ulus-devlet kurmak. |
İdeolojik dayanak | Osmanlıcılık → İslamcılık → en son Türkçülük (Ziya Gökalp etkisi). | Türk milliyetçiliği + pozitivizm + laiklik + bağımsızlık. |
Lider kadro | Talat, Enver, Cemal Paşalar (Üç Paşalar). | Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ali Fethi Okyar, Rauf Orbay, Refet Bele. |
Yönetim tarzı | Tek adam kadrolaşması, gizli cemiyet disiplini, parti–devlet bütünleşmesi. | Kurumsalcılık, meclis üstünlüğü (Misak-ı Milli, TBMM), çok seslilik vurgusu |
Dış politika | Almanya ile ittifak, maceracı dış savaşlar (Trablusgarp, Balkan, I. Dünya). | “Yurtta sulh, cihanda sulh”ın temeli → bağımsızlıkçı ama gerçekçi dış politika. |
Askerî yaklaşım | Saldırgan, maceracı; örn. Sarıkamış harekâtı, Kanal harekâtı. | Savunmacı, ulusal kurtuluş odaklı; örn. Sakarya ve Büyük Taarruz. |
Toplumsal hedef | İmparatorluğu merkezileştirme, Türkleştirme politikaları. | Türk ulus-devleti yaratmak, halk egemenliği, vatandaşlık eşitliği. |
Dinle ilişki | İslam’ı meşruiyet için araçsallaştırdı (Halife–Padişah bağını kullandı). | Din–devlet işlerini ayırma, laiklik yönelimi. |
Sonuç | Osmanlı’yı 1. Dünya Savaşı’na sokarak imparatorluğun yıkımını hızlandırdı. | Cumhuriyet’in kuruluşuna zemin hazırladı, yeni devletin kurucu ideolojisi oldu. |
Şimdi tüm bu tarihi süreçleri ele alırsak, laik demokratik sosyal hukuk Türkiye Cumhuriyeti nasıl neden kuruldu anlarız.
Tarihsel Bağlam
Osmanlı’nın son yüzyılı:
Osmanlıcılık çöktü → çok uluslu yapıyı ayakta tutamadı.
İslamcılık çöktü → ümmet siyaseti Arap milliyetçiliğiyle dağıldı.
Geriye kalan çekirdek → Türkçe konuşan, Anadolu merkezli nüfus.
Kurtuluş Savaşı (1919–1922):
Mücadeleyi örgütleyen çekirdek kadro ve fedakârlık yapan kitle ağırlıklı olarak Türk köylüsüdür.
Kürt, Çerkez, Laz, Pomak, Alevi-Sünni vb. unsurlar da katkı sundu, fakat siyasi liderlik ve kurucu ideoloji “Türk milleti” etrafında şekillendi.
Cumhuriyet’in kuruluşu (1923):
Devletin temeli: Türk milleti + laik hukuk devleti + ulusal egemenlik.
TARİHİNDEN DERS ALMAYAN BİR İKTİDARA VE SİYASİ PARTİLERE SAHİBİZ
VE TERÖR BAŞI ÖCALAN BUNUN NERESİNDE
Abdullah Öcalan / DEM / PKK çizgisi VE IRAK ile SURİYE'yi BÖLEN SAVAŞA SÜRÜKLEYEN BOP Eş Başkanlarının talebi nedir?
Yeni bir anayasa talebi.
Milletin adının “Türk” değil, “Türkiye milleti” ya da “Türkiyeli” gibi bir kimlik olması önerisi.
Kürtlere anayasal tanınma, kültürel özerklik veya kolektif haklar istemi.
Üniter devletin yerine “demokratik özerklik / federasyon” modeline açık göndermeler.
ANLAMAYANA ANLATIR GİBİ
Tarihsel Derslerle Karşılaştırma
Tarihsel Ders | Bugünkü Talep | Uyum / Çelişki |
Osmanlı çok uluslu yapı ile çöktü → tek bir “millet” kimliği olmadan devlet yaşatılamıyor. | Çok uluslu / çok kimlikli anayasa talebi. | Çelişki: Tarih, çok kimliklimodelin bu coğrafyada sürdürülemez olduğunu gösterdi. |
Osmanlı’da ümmet siyaseti Arap ayrılıkçılığıyla başarısız oldu. | “Türk” adının kalkması, milletin din/etnisite tanımlarıyla anayasada belirlenmesi- tanımı. | Kısmen uyumlu: Etnisiteyi tek başına dayatmamak bir bakıma tarihsel dersle örtüşüyor. Ama “Türk” adını reddetmek, kurucu kimliği silmek anlamına geliyor. |
Kurtuluş Savaşı ağırlıklı olarak Türk halkı tarafından verilmiş, Cumhuriyet Türk milleti adına kurulmuştur. | Milletin adının “Türk” yerine “Türkiye milleti” olması. | Çelişki: Kurucu öznenin tarihsel adı “Türk milleti” idi; bu adın silinmesi tarihsel gerçekliğe ters düşer. |
Cumhuriyetin temel ilkeleri: laiklik, ulusal egemenlik, üniter devlet. | Demokratik özerklik / federasyon talepleri. | Çelişki: Üniter yapıyı zayıflatır; 19. yüzyıl imparatorluk parçalanma sürecine benzer riskler doğurur. |
Bu günkü tartışmaların ve ülkeyi başka bir şeye dönüştürmek sitemekteki asıl amaç "demokratik" bir sistem kurmak değildir ve mesele yalnızca “eşit yurttaşlık” meselesi değil, kimliklere ayrıcalık tanıma ve yeni kolektif kimlikler yaratma çabası. Bunu tarihsel dersler ışığında değerlendirelim:
Söylemde “eşit yurttaşlık” ile pratikte “ayrıcalıklı kimlik” farkı
Eşit yurttaşlık: Kemalist Cumhuriyet’in temelidir → her birey, etnik/dini kökeninden bağımsız olarak aynı haklara sahiptir.
Öcalan/DEM çizgisindeki söylem:
Kağıt üzerinde “eşitlik”ten bahsediliyor,
Ama aslında “Kürtler için özel statü, kolektif haklar, özerklik” gibi ayrıcalıklı bir hukuk rejimi talep ediliyor.
Bu, modern vatandaşlık kavramı ile çelişir çünkü eşitlik değil, farklılaştırılmış hukuk getirir.
“Türk-Kürt-Arap” söylemi
Erdoğan’ın zaman zaman dile getirdiği “Türk, Kürt, Arap” üçlemesi → milleti parçalayan kimlik vurgusudur.
Bu söylem:
Tek ulusal kimlik yerine etnik grupları öne çıkarıyor.
Tarihsel olarak Osmanlı’nın parçalanma sürecinde kullanılan “millet sistemi”nin modern versiyonu gibi işliyor.
Milletin adını “Türk” olmaktan çıkarıp “çok kimlikli” bir yapıya dönüştürme çabası.
“Ümmet” Söylemi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu üçlemeye sık sık “ümmet” vurgusunu eklemesi tesadüf değildir.
Yani: “Türk, Kürt, Arap ve ümmet” diyerek dini kimliği etnik kimliklerle aynı düzeyde siyasi aidiyet unsuru haline getiriyor.
Bu, Panislamizmin (Abdülhamid’in İslamcılığı) günümüzdeki versiyonudur. Arap unsurunun vatandaşlığa dâhil edilmesindeki ve milyonlarca ARABA Türk vatandaşlığı verilmesi bundandır.
Son 10 yılda Suriye, Irak, Libya, Sudan, Filistin gibi ülkelerden gelen yüz binlerce kişiye vatandaşlık verilmesi, sosyolojik olarak “Arap nüfus” ağırlığını artırdığından Türk kimliği azınlıkta kalacaktır.
Bu, Türkiye’nin demografisini, “Türk kimliği” yerine çok kimlikli/çok milletli bir toplum inşası riskini barındırıyor.
Tarihsel ders: Osmanlı’nın dağılmasında “çok uluslu yapının yönetilemezliği” en büyük faktördü.
Aleviliğin ayrı kimlik olarak öne çıkarılması
Bazı projelerde Alevilik, “ayrı bir millet kimliği” gibi tanımlanmaya çalışılıyor.
Oysa Cumhuriyet’in laik vatandaşlık düzeninde Aleviler zaten eşit yurttaş statüsünde.
“Aleviler ayrı millet” yaklaşımı, toplumsal fay hatlarını derinleştiren bir söylem.
Bu da Osmanlı’daki mezhep ayrımlarının yeniden siyasallaştırılması riskini ve yeni mezhep kavgalarının gelecekte yaşanması tehlikesini taşıyor.
Tarihten Alınacak Dersler
Balkanlar: Etnik kimliklere dayalı siyaset → imparatorluğu böldü.
Arap coğrafyası: Ümmet siyaseti → Arap milliyetçiliği karşısında çöktü.
Bugün: Kimliklere ayrıcalık tanımak, Osmanlı’nın son dönem hatalarını tekrar etmek demektir.
Sonuç
Öcalan/DEM/PKK talepleri “eşit yurttaşlık” değil, ayrıcalıklı kimlik siyaseti anlamına geliyor.
Erdoğan’ın “Türk-Kürt-Arap” söylemi de aynı çizgide, tek ulusal kimliği sulandırıyor.
Araplara kitlesel vatandaşlık verilmesi demografiyi değiştirerek “çok milletli” bir düzen yaratıyor.
Aleviliğin ayrı bir kimlik olarak öne çıkarılması da toplumda yeni fay hatları üretiyor.
Tarihsel ders:Osmanlı çok uluslu yapıyla çöktü → Cumhuriyet tek ulusal kimlik ve laik hukuk devletiyle ayakta kaldı.
Bu gün yaşananlar Türkiye’nin ulusal birliğini zayıflatmakta ve Cumhuriyet’in kurucu derslerini yok saymaktadır.
ÖZETLE TÜM BU YAZI AÇIKÇA ABDULLAH ÖCALANIN TARİHİ VURGULARA İŞARET ETMESİNDEKİ ASIL AMACI DEŞİFRE ETTİĞİ GİBİ, BU AKLA UYMANIN SONUÇLARINI MİLLETİMİZİN İDRAKİNE YARDIMCI OLMAKTIR.
Bu gün CHP'yi tarih sayfasından silmek veya Cumhur ittifakının uydusu haline getirmek için gerekirse ikiye bölmek için yaşadığımız tüm süreçlerin tek bir nedeni vardır.
CHP’yi “sorunlu taraf” gibi göstererek yeni kurulacak bir ülkede "kurucu unsur" olmasının engellenmesi, İyi Parti ve Zafer Partisi gibi partilerin ise İttihatçı gelenekteki gibi CHPyi yalnız bırakacakları ve tabanları nediyle ülkenin tümünü kucaklayamayacaklarından, Alevilerin'de CHP den uzaklaştırılarak, Atatürk Türkiyesini sonlandırmak istenmektedir.
Abdullah Öcalan için, DEM’i “kilit denge partisi” haline getirerek YENİ TÜRKİYE'nin aslında YENİ KÜRDİSTANın temeli olmasıdır.
Abdullah Öcalan, Erdoğan’a “benimle süreç yürütürsen muhalefeti kontrol ederim, gerekirse bitirirm” sinyali vermektedir,
Bebek Katili kendini yeni anayasa ve düzenin “kurucu önderi” olarak konumlandırmaktadır.
Kısacası: Televizyonlarda kimi gazeteci, kimi akademisyen kimi siyasetçinin dediği gibi CHP'nin içinde bir kargaşa veya çatışma yoktur. YENİ TÜRKİYE'nin ve KÜRDİSTANIN oluşumuna katkı vermek amaçlı “demokrasi ve özgürlük”ten çok, CHP’yi boşa düşürmek kaydıyla Erdoğan’a manevra alanı açmak ve Abdullah Öcalanı kurucu bir pozisyona taşımak stratejisi vardır.
Peki başaracaklar mı? Bu tamamen, her şey olmayı sevmiş, Kürt, Alevi, Sunni, İslamcı, libarel, sosyalist, solcu, sağcı, ülkücü olmayı sevmiş bir türlü Atatürk Milliyetçiliğini sevememiş olan 84 milyonun tarihten ders çıkarıp çıkaramayacağına bağlıdır. Şunu kimse unutmasın, Türkiye Cumhuriyetinin varlığı, çağdaşlığı, bilimi, sanatı ve bağımsızlığı, vicdanı, ahlakı, ve VATANI için gerçekten bedel ödemiş olanların kurduğu bir ülke kolay kolay yıkılmayacaktır. Bir kez daha tüm dünyanın inşasının tarihindeki kırılma noktasında birkez daha LAİK , DEMOKRATİK, SOSYAL, HUKUK ATATÜRK TÜRKİYESİ CUMHURİYETİ OLACAKTIR.
Yorumlar