top of page

ATATÜRK TÜRKİYESİ Cumhuriyetin Direniş Eşiği: Halka Rağmen Lübnanlaşma Mümkün mü?

  • Yazarın fotoğrafı: Didem Öneş
    Didem Öneş
  • 27 Haz
  • 6 dakikada okunur

Levent Gültekin, 27 Haziran tarihli bu günkü videosunda, "Kılıçdaroğlu neden döndürülmek isteniyor ve Türkiye Lübnanlaşır mı? sorusunu analiz etmiş. İzlenmesi gereken bir program olmuş. Ben de izledim, her ne kadar kendisi ile ilgili tam olarak olumlu düşünmesem bile, analizlerini dinlerim; bu videosundaki bir çok analizine katılmakla birlikte bir kaç yerinde farklı düşünmekteyim. Gelin önce Levent Gültekin programda özetle ne demiş bir bakalım:


Levent Gültekin’in “Lübnanlaşma” temalı analizinde dile getirdiği görüşler, Türkiye’nin son 20 yıldaki siyasal dönüşümünü “kurgusal bir proje” bağlamında ele alınmış. Bu söylem, klasik siyasal yorumların ötesine geçerek bir bütüncül senaryo okuması sunuyor. Özetle şöyle demiş:

"Kılıçdaroğlu meselesinin siyaset yorumcuları tarafından çok yüzeysel ele alındığın, derinlemesine düşünülmediğini belirtiyor. Aslında Türkiye'nin 20 yıllık bir yol haritası dahilinde adım adım Orta Doğu ülkesi yapılması senaryosunda Kılıçdaroğlu'na düşen bir rol olduğunu ifade ediyor. Kılıçdaroğlu'nun kongredeki kaybının bir KAZA KURŞUNU olduğunu ve geri döneceğini, çünkü Türkiye'nin Orta Doğu ülkesi yapılırken ona da bir rol düştüğünü belirtiyor. Bu rolün, delege inisiyatifiyle genel başkanlıktan düşürülmüş olsa da devam ettiğini, çünkü diğer aktörler ve senaristlerin hala devrede olduğunu söylüyor. Kılıçdaroğlu'nun dönüşünün 31 Mart sonrasına hazırlandığını, ancak halkın siyasi refleksinin bu oyunu bozduğunu, bu nedenle geri döndürmenin başka yollarının arandığını ifade ediyor. Bunun, çok büyük bir proje olduğunu, Türkiye'nin Irak, Suriye, Lübnan gibi kimlik, mezhep, inanç çerçevesinde bir siyasi yapıya dönüştürülmek istendiğini belirtiyor. Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına gelmesiyle beraber yeni bir Türkiye kurulacağını, kurucu iradenin yeni bir anayasa yapması gerektiğini söylüyor. Bu kurucu iradenin Kürtler, Aleviler, Muhafazakar Sünniler ve Türk Milliyetçileri olduğunu, Kılıçdaroğlu'nun da Alevilerin temsilcisi olarak masada yer alacağını ifade ediyor. Kılıçdaroğlu'nun bu projede Alevileri sahipsiz bırakmamak adına yer aldığını, "devlet aklının" da onu istediğini söylüyor. Yeni anayasa ile Türkiye'nin Lübnan gibi olacağını, kimlik bazında anayasal bir yapıya dönüşeceğini ifade ediyor. Hiç kimsenin sadece hırsı için bu kadar eleştiriyi göze alamayacağını, Kılıçdaroğlu'nun da Alevileri sahipsiz bırakmamak için bu görevi kabul ettiğini belirtiyor. Bahçeli'yi Öcalan'ın yanına gönderen, Kılıçdaroğlu'nu geri döndüren aynı güçlerin olduğunu, bu büyük senaryoya bakmayıp Kılıçdaroğlu'na ucuz itirazların asıl meselenin gizlenmesine sebep olduğunu söylüyor. Anayasa çalışmalarının Kılıçdaroğlu'nu beklediğini, bu CHP işinin sadece yüzeysel olmadığını, Türkiye'nin bir Alevi Partisi'ne dönüştürülmek istendiğini ifade ediyor. Türkiye eğer CHP bir Alevi Partisi'ne döndüğünde, Alevilerin temsilcisi gibi hareket ettiğinde, MHP nasıl ki Türklerin, Dem nasıl ki Kürtlerin, AK Parti nasıl ki Sünni Muhafazakarların Partisi ise, CHP de bir Alevileri temsil eden bir yapıya dönüştüğünde, burası zaten anayasal olarak, doğal olarak Lübnan gibi olacaktır. Anayasanın Eylül'e bırakıldığını, Kılıçdaroğlu'nun gelip anayasayı yapacağını, bir buçuk yıl sonra gitmeyeceğini, teşkilatları değiştireceğini, CHP'lilerin de bu nedenle kayyum istediğini belirtiyor. Yargı olduğunda CHP yönetiminin yapabileceği bir şey olmadığını öne sürüyor. Kemal Bey'in senaryodaki rolü bitmiş olsaydı, kongre ile ilgili iddiaların ciddiye alınmayacağını, Ulus devletin yıkıldığı, yeni bir kurucu iradelerin oluştuğu, toplumun farklı kesimlerinde buranın sadece Türklerin değil, Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin olduğu ama aynı zamanda sadece şimdi ulus devlet kurulurken, cumhuriyetin bir vatandaş tanımı vardı, makbul vatandaş tanımı. Türk, sünni ama seküler olacak. Ama sünni olacak. Sünni olmazsa olmaz. Makbul vatandaş sayılmazdı. Devlet bu omurganın üzerine kuruldu. Türk olacak, sünni olacak ama seküler olacak. Ve bütün ulus mantığıyla, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür diye herkesi Türk yapma çabası baltalandı. Bugünler hazırlanmak için. Şimdi geldi dediler ki, abi bu ulus devlet olmadı, tutmuyor. Biz yeni bir kurucu irade ortaya koyuyoruz, Kürtler, Aleviler, Muhafazakar Sünniler ve Türkler. Ana kurucu irade, bunların hakların, hukuklarının garanti altına aldığı bir anayasa yapıyoruz. Bunun da aktörleri bunlar. Bu hazırlandı son 20 yılda. Erdoğan 20 yıl boyunca bütün seçimlerde önünün açılma nedeni bu günlerin hazırlanmasıydı." Levent Gültekin bunları söyledi, peki olası mı? Siyaset bilimlerinde olası olmayan hiç bir şey yoktur... ama ben konuya bilimsel açıdan bakarak değerlendirme yapacağım.


Levent Gültekin'in KILIÇDAROĞLU’NUN ‘PROJEDEKİ ROLÜ’ açıklaması:

Gültekin, Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir “aktör” olarak değil, bir “rol taşıyıcı” olarak tanımlıyor. Ona göre:

  • Kılıçdaroğlu’nun liderlikten düşmesi bir “kaza kurşunu” gibidir, sistem dışına atılmamıştır.

  • Yeni anayasa projesinde Alevileri temsil etmek üzere masadaki yerini korumaktadır.

  • Bu temsil sadece siyasal bir pozisyon değil, devletin ihtiyaç duyduğu bir pozisyon olarak sunulmuştur.

BENİM Analitik Okumam: Levent Gültekin, klasik “işbirlikçilik” suçlamalarına karşı çıkarken, elitler arası pazarlık ve mühendislik siyaseti gibi kavramları gündeme getiriyor. Gültekin, Kılıçdaroğlu’nun kişisel hırslarla değil, “tarihi görevle” hareket ettiğini öne sürse de bence

Psikopolitik Açıdan :

"Kılıçdaroğlu’nun siyasal alanda sürdürdüğü ısrar, rasyonel bir 'tarihi görev' bilincinden ziyade, bireysel kimliğin kolektif temsille özdeşleştirilmesine dayanan bir tür psikopolitik takıntı (obsesif temsil arayışı) olarak da yorumlanabilir. Bu tür davranış örüntüsü, sıklıkla narsistik özdeşleşme ya da misyoner lider sendromu kapsamında ele alınır (bkz. Lasch, 1979; Lipset, 1960)."

Siyaset Psikolojisi Literatürüne Dayalı İfade ile:

"Bazı liderlerin, tarihsel sorumluluk iddialarını kişisel kimlik bütünlüklerinin devamı olarak yapılandırdığı görülür. Bu durumda liderlik, politik rasyonellikten ziyade, bireysel inanç sisteminin dışavurumu haline gelir. Kılıçdaroğlu'nun tutumu da, 'siyasi misyon saplantısı' (political mission fixation) olarak adlandırılan bir kavram çerçevesinde analiz edilebilir (Greenstein, 1992)."

Toplumsal Temsil ile Özdeşleşme Bozukluğu ile bakarsak:

"Kılıçdaroğlu’nun kendisini Alevi kimliğinin tek temsilcisi olarak görme eğilimi, bireysel kimlik ile toplumsal temsil arasında patolojik bir özdeşlik kurma haline evrilmiş olabilir. Bu durum siyaset psikolojisinde 'temsil fetişizmi' ya da 'lider–kimlik kaynaşması' olarak tanımlanır (Winter, 2003; Post, 2005)."

YENİ ANAYASA: KANSIZ BİR DÖNÜŞÜM PLANI

Gültekin’in senaryosuna göre Türkiye’de:

  • Kanlı bir Orta Doğulaşma mı olacak, yoksa anayasal kimlik temelli bir dönüşüm mü? olacak sorusunu gündeme getirmiş

  • Bu bağlamda anayasa, bir çözüm değil; bir kimlik inşa aracıdır.

  • Yeni anayasa ile Türkiye “çok kimlikli, çok mezhepli” Lübnan modeline dönüşecektir.

BENİM Kuramsal Bağlantı analizim:Levent Gültekin'in analizi, Arend Lijphart’ın “Konsosyonel Demokrasi” modeline atıf yapıyor. Bu modele göre çatışma riski yüksek toplumlar ancak her bir kimliğin açık şekilde temsil edildiği güç paylaşımıyla yönetilebilir diye iddia eder. Lijphart’ın modeli çatışmayı yatıştırmayı hedeflerken, Türkiye’de kimlik temsiline dayalı anayasa tam tersine çatışmayı derinleştirebilir. Çünkü burada tarihsel olarak kimlikler uzlaşı için değil, direniş için mobilize edilmiştir.


Uluslararası Faktörler: Destek ve Baskı Arasında

Aktör

Pozisyon

Etkisi

ABD & AB

Kimlik temsiline dayalı “çoğulculuk” destekleniyor (Bakınız: Irak, Lübnan örneği)

CHP'nin Atatürkçü çizgisi rahatsız edici olabilir

Rusya

Üniter yapıdan yana, ama Türkiye iç politikasına müdahil olmaz

CHP ile örtüşme potansiyeli düşük

Körfez ülkeleri

Türkiye’nin laik-ulusal yapısını zayıflatmayı uzun süredir hedefliyor

Kimlik temelli yeni yapılarını destekleyebilir

Yorum:


CHP, Batı'dan tam anlamıyla bir destek görmeyebilir. Uluslararası sistem, çoğu zaman “istikrar” için kimlik temelli bölgesel modellere yönelir. Yani “Lübnanlaşma”, onlar için “kontrollü kaos” anlamında kabul edilebilir bir formdur.


Gelelim Gültekin'in Toplumsal Direnç ile ilgili yorumuna: Halk Gerçekten Direnebilir mi?

31 Mart 2024 seçimleri halkın bu projeye tepkisini açıkça ortaya koymuştur.

Ama:

  • Bu direnç sandık dışı baskılara karşı ne kadar sürdürülebilir?

  • Seçmen pasifleştirilirse ya da muhalefet parçalanırsa, halk desteği dağılabilir.

  • Ayrıca halkın büyük kısmı hala kimlik siyasetine karşı bilinçli bir duruş geliştirmiş değil; bu da sistemin zemin bulmasına izin vermektedir gibi anlaşılabilir.


GÜLTEKİN SİYASAL ROLLERİN YENİDEN DAĞITIMI: LÜBNAN MODELİNİ ŞÖYLE OKUMUŞ

  • MHP = Türk Milliyetçileri

  • DEM = Kürtler

  • AK Parti = Sünni Muhafazakârlar

  • CHP = Aleviler

Bu yapıda partiler ideolojik değil, etnik-dinsel temsile göre konumlandırılıyor. Bu, modern ulus-devletin “vatandaşlık” kavramının yerine, mezhep/etnisite temelli anayasal temsiliyet modelini yerleştiriyor.

Teorik Çerçeve:Bu bakış açısı, devletin sekülerliğinin çözülüşü ve cumhuriyetin üniter vatandaşlık tanımının dağılması olarak yorumlanabilir.

SİYASİ MÜHENDİSLİK VE GÜÇLERİN ROLÜ

Gültekin, Kılıçdaroğlu’nun dönüşünü bir bireysel tercih değil, yukarıdan gelen bir senaryo olarak ele alıyor. Bu “senarist güçler”:

  • Bahçeli'yi Öcalan'ın yanına gönderen,

  • Kılıçdaroğlu’nu geri döndürmeye çalışan,

  • Anayasa için siyasi zemini şekillendiren,aynı üst akıl veya stratejik odaklardır.


BENİM Eleştirel Notum:Bu yaklaşım, “komplo teorisine yakın” olmakla birlikte, iç siyasetle dış müdahale arasında bir entegrasyon varsayımı üzerine kurulu. Stratejik planlama ile halk iradesi arasındaki çatışmaya dikkat çekiyor


LEVENT GÜLTEKİN ANALİZİNDE ULUS-DEVLETİN TASFİYESİ VE YENİ DÖNÜŞÜM PARADİGMASINI şöyle ifade etmiş

Türkiye’de kurucu vatandaş modeli (Türk + Sünni + Seküler) artık geçersiz hale getiriliyor:

  • Yerine yeni kurucu iradeler geliyor: Kürtler, Aleviler, Sünni muhafazakârlar, Türk milliyetçileri.

  • “Makbul vatandaş” paradigması yıkılıyor, yerine kimliğe dayalı temsiliyet geliyor.

Bu paradigma değişimi, modernist ulus-devlet teorilerine karşı, post-modern kimlik temelli devlet modelleri ile açıklanabilir (bkz. Benedict Anderson, Charles Taylor, Laclau-Mouffe).


Gelelim çeşitli analizcilerde bulunan ve benim kesinlikle KARŞI olduğum şu mantığa:

Devletin Derin Kodları: Reformcular vs. Muhafazakar Güçler

  • Türkiye’de anayasa, istihbarat, yargı, güvenlik bürokrasisi gibi yapılar uzun süredir kimlik bazlı bir "denge mühendisliği" projesine yönlendirilmiş durumda.

  • CHP’nin mevcut liderliği bu yapılarla çatışmadan yatay bir muhalefet yürütmek zorunda.

  • Sistem, muhalefetin devlete entegre olmayan bir aklı savunmasına izin vermez. Eğer CHP bu yapıya entegre olmazsa, ya “tasfiye edilir” ya da “yumuşatılır.”


    NEDEN KARŞIYIM

    Tarihsel Kronoloji ve Süreç Haritası (2002–2025)

Yıl

Olay

Not

2002

AKP’nin iktidara gelişi

Yeni muhafazakâr toplumsal mühendislik başladı

2007

E-muhtıra ve AKP'nin güç konsolidasyonu

Askeri vesayet zayıfladı, sivil otoriterlik pekişti

2010

Anayasa değişikliği referandumu

Yargı yapısı değişti, bağımsızlık zayıfladı

2013

Gezi Direnişi

Seküler–kentli muhalefetin kitlesel başkaldırısı

2015–2023

HDP, MHP, AKP kimlik temsilliği pekişti

Parti–sosyoloji eşleşmesi kurumsallaştı

2023

Kılıçdaroğlu’nun kurultayda tasfiyesi

“Alevi temsiliyeti” söylemiyle yeni anayasa sürecine hazırlık tartışmaları başladı

2024 (31 Mart)

Özgür Özel liderliğinde yerel seçim zaferi

Kimlikçi projeye halkın sandık refleksiyle verdiği yanıt

2025 (19 Mart)

İmamoğlu ve bazı CHP’li bürokratlar hakkında gözaltı ve tutuklama süreçlerinin başlatılması

Sandık zaferinin ardından yargı üzerinden muhalefetin baskılanması; anayasal süreçlere “siyasal dengeleme” girişimi

Bana göre yaşanan tüm bu çatışmaların temelinde, 19 Mart 2025’te başlatılan tutuklama süreçleri, CHP’nin Özgür Özel liderliğinde yeniden benimsediği çizgi, Türkiye’yi kimlik gruplarına göre yapılandırılmış bir Lübnan modeli yerine, laik yurttaşlık temelinde anayasal eşitlik ilkesiyle yöneten kurucu cumhuriyet anlayışını savunmaktadır. Bu tercih, kimlik odaklı anayasal dönüşüm projesiyle doğrudan bir çatışma yaratmıştır. Temel sorunumuz benim analizlerime göre buradan kaynaklanmaktadır.


Bu bağlamda yaşanan çatışma iki karşıt model tabanlıdır:

Laik Demokratik Sosyal Hukuk Rejimi (Kurucu Cumhuriyet Anlayışı)

Kimlik Temsiline Dayalı Lübnanlaşma Modeli

Herkes eşit birey; haklar vatandaşlık temellidir

Herkes gruba (etnik, mezhepsel) göre haklara sahiptir

Devlet sekülerdir; din ve mezhep siyasetin dışında tutulur

Mezhepler ve kimlikler anayasal düzeyde siyasetin öznesidir

Anayasa bireyin özgürlüğünü korur

Anayasa gruplar arası dengeyi korur

Yurttaşlık temellidir.

Kimlik temellidir: “Kürt, Alevi, Sünni, Türk, Arap”

CHP’nin Özgür Özel çizgisi bu modeli savunur

Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği çizgi, bu modele açık hale gelmiştir

PEKİ TÜRK MİLLETİ ve CUMHURİYET SEVDALILARI HANGİSİNE İZİN VERECEK? Bir sonraki yazımda analiz edeceğim.

 
 
 

Yorumlar


didem Fotoğraf 1_edited.jpg

Merhaba, uğradığınız için teşekkürler!
Hi, thanks for stopping by!

Paylaşımlardan haber almak için

Let the posts come to you

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest

Benimle iletişime geçmek için/
Let me know what's on your mind

GÜNDELİK DERİNLİK    DEEPLY DAİLY

bottom of page