İstanbul CHP İl Başkanlığına Butlan Atanması: 2.Cumhuriyet ve Yeni Rejim Yeni Bir Ülke "seve seve" Getiriliyor.
- Didem Öneş
- 3 Eyl
- 4 dakikada okunur
Bir İl Başkanlığı Kongre Kararının Ötesinde
2 Eylül 2025’te İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı tedbir kararı ile CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik görevden alındı, yerine Gürsel Tekin “butlan” sıfatıyla atandı. Duruşma tarihi 23 Eylül’de olmasına rağmen alınan bu ara karar, yalnızca parti içi bir kongre meselesi değildir; Türkiye’de siyasal rejimin karakterine dair kritik bir işarettir. Peki şaşırdık mı? Hayır şaşırmadık ve şaşırmak isteyenlerden de bıktık. Gerçeklerle mücade "aaa bunu da mı yaptılar, ama yapamazlar, Anayasa var" diyerek olmaz, deve kuşu misali, başını kuma gömenlere açıkça bir kez daha ifade ediyorum: ANAYASASIZ BİR ÜLKEDEYİZ. Dolayısıyla siyasi ve sosyal mücadele gerçekçi söylemlerden geçer.
Evet, bu gelişme, siyasi partilerin özerkliğini düzenleyen Anayasa md. 68–69 ve Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde tartışmalı, çünkü mahkemenin “ara kararla” partinin il örgütünü görevden alma yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla karar, hukuki olmaktan çok siyasaldır. Evet bir hukuk devletinde elbette konunun temeli buradan başlamalıdır. İyi de Anayasa rafa kalktı derken, hukuk devletini de çoktan rafa kaldırdılar.
Ama asıl dikkat çekici olan ve herkesin bildiği üzere, bu müdahalenin yalnızca bir il kongresini değil, Türkiye’de rejim inşasını ilgilendiren daha büyük bir stratejik hamleyi işaret etmesidir. Çünkü bu karar:
Muhalefeti sandık dışında dizayn etme pratiğinin geldi cüretin boyutuna işaret etmektedir.
CHP’yi yalnızca kendi iç krizleriyle uğraşan bir aktör haline getirmeyi hedeflemekten de ötesinde artık ikiye bölme tuşuna basılmış olunmasıdır.
İktidarın uzun süredir dillendirdiği “Yeni Türkiye” söyleminin, yargı eliyle sahada nasıl uygulandığını artık bir geri zekalının bile anlayacağı şekilde göstermektedir.
Kısacası, bu kayyum kararı bir il başkanlığı meselesi değil; Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, " İKİNCİ CUMHURİYET olarak tarihe geçirilmek istenen yeni rejimin “stres testi”dir.
Peki bu yeni rejim hangi temeller üzerine kuruluyor? AKP–MHP iktidarı, DEM/Öcalan çizgisi ve toplumsal kimlikler bu tabloda nasıl kesişiyor? Ve en önemlisi: Bu “butlan” kararı, Türkiye’nin geleceğinde hangi senaryonun habercisi? Bu süreci anlamak için bizzat Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika, Asya Projesi kapsamında CUMHURİYET HALK PARTİSİNİ ORTADAN KALDIRARAK iki eksen ile yola devam edilmek istenmekte. Nedir bu iki eksen:
Stratejik Niyet (uzun vadeli hedef)
Taktik Uyum (kısa vadede kesişen çıkarlar, geçici yakınlıklar). Anlaşılır olması için aşağıda tabloyu veriyorum:
Stratejik Niyet × Taktik Uyum Matrisi
Aktör | Stratejik Niyet (Uzun Vadeli Hedef) | Taktik Uyum (Kısa Vadeli Kesişim Noktaları) |
AKP – Erdoğan | - “Yeni Türkiye” adıyla İslamcı-ümetçi otoriter bir rejim inşa etmek. - Üniter yapıyı korur gibi görünse de, denetimli kimlik siyasetiyle sistemi yeniden kurmak. - Tek adam merkezli yürütme. | - Kürt seçmenini kendi yanında tutmak için Öcalan’ın mesajlarını zaman zaman dolaşıma sokmak. - DEM’le açık/örtük temaslarla muhalefeti bölmek. - Kimlik vurgusuyla CHP’yi sıkıştırmak. |
MHP – Bahçeli | - Devleti “beka” üzerinden tanımlayan, Türk-İslam sentezine dayalı otoriter milliyetçilik. - Üniter devletin 2.Cumhuriyet kisvesi ile korunması, merkeziyetçilik. | - İktidar bloğunun ayakta kalması için Öcalan’la dolaylı temasları tolere etmek. - DEM’in sisteme kontrollü entegrasyonu, “ihanet değil araç” gibi sunmak. - Kürt kimliği tanınırken MHP’nin “devletin sahibi” rolünü sürdürmek. |
DEM Partisi (Kürt siyaseti) | - Üniter devletin aşılması. - “Demokratik özerklik” ile federatif/çok katmanlı bir yapı. - Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması. | - Öcalan’ın rolünü yeniden masaya çekmek için iktidarın verdiği fırsatları kullanmak. - AKP-MHP’nin CHP’yi sıkıştırmasından yararlanmak. - Seçim süreçlerinde kritik denge unsuru olarak pazarlık gücünü artırmak. |
Öcalan | - Üniter yapının reddi, konfederal/özerklikçi model. - Kürt hareketinin bölgesel liderliğini kalıcılaştırmak. | - Meclis’e davet edilme gibi sembolik hamlelerle yeniden “kilit aktör” haline gelmek. - İktidarın “yeni rejim” arayışında muhatap olarak konumlanmak. - DEM üzerindeki otoritesini tahkim etmek. |
Stratejik düzeyde: AKP–MHP ile DEM/Öcalan tamamen farklı yönlere bakıyor (biri merkeziyetçi-otoriter, diğeri özerklikçi-kimlikçi).
Taktik düzeyde: İktidarın muhalefeti parçalama ihtiyacı ile DEM/Öcalan’ın sisteme yeniden aktör olarak girmek isteği kesişim alanı yaratıyor.
Bu kesişim, “yeni rejim inşasında ortak bir payda mı oluşuyor, yoksa sadece geçici bir araçsallık mı?” sorusunu doğursa da, hedeflenen Cumhuriyet 1923 te kurulan Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldıracaktır.
Bu iki eksenin matrisinden sonra gelelim "hakikat yaratımı oyunları" arasında sıkışan Türkiye'ye.
CHP İstanbul İl Başkanlığına kayyum atanması, yalnızca yargı ve siyasetin değil, söylem savaşının da kritik eşiğidir. Bu söyle savaşının küresel yaratıcılarıyla, Türk Milletinin mücadelesi belirleyici olacaktır. Peki, mücadele için neyi iyi anlamalıyız?
1- İktidarın CHP’yi kriminalizasyon söylemini iyi anlamalıyız → tüm iktidar yanlısı hukuk kararlarını normalleştirmeyi, topluma “CHP zaten gayrimeşru” algısını yerleştirmeyi hedefleyen bu söylem bir "devlet politikası" halini Anayasal meşruiyetten değil, Anayasasızlaştırdığı bir rejimden almaktadır.
2- CHP'nin rejim uyarısını dikkatle anlamaya çalışmalıyız→ toplumu bilinçlendirmeyi, bu kararın aslında demokrasiyi hedef alan stratejik bir hamle olduğunu görünür kılmayı amaçlayan CHP'nin elinde "ele geçirilmiş bir devlet" gücü yok tam tersi milletin gücüne dayanmak isteyen bir umut sadece var.
Bu çatışma, önümüzdeki dönemde Türkiye’de rejim tartışmasının yalnızca mahkeme salonlarında değil, gazete manşetlerinde, televizyon ekranlarında, sosyal medya algoritmalarında da verileceğini gösteriyor.
Başka bir ifadeyle: Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan şey, bir “hukuk rejimi” mi yoksa bir “algı rejimi” mi yaşayacağımızdır. Çünkü artık hakikatin kendisi değil, hakikat üzerine kurulan anlatıların toplumsal meşruiyet kazanma gücü belirleyici hale gelmiştir.
Burada karar verici, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hangi algıyı satın alacağıdır. Eğer iktidarın kriminalizasyon söylemi hâkim olursa, “CHP’siz Türkiye” hayali gerçeğe dönüşür. Eğer muhalefetin rejim uyarısı toplumsal karşılık bulursa, bu hamle tarihe “otoriterleşmenin kırılma anı” olarak geçer.
Unutmayalım gerçek tektir: Laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti; Atatürk Milliyetçiliğinin çağdaş, bağımsız Türkiyesidir. Bunun birincisi, ikincisi veya “yenisi–eskisi” yoktur. Cumhuriyet birdir, parçalanamaz; demokrasi, hukuk ve Atatürk'ün çağdaş laik devrimleri, hedefleri ise pazarlık konusu edilemez.
Türkiye artık karar verecek!
Peki, diyelim ki algı yönetimini ve küresel güçlerin istediği yönetim biçimini tercih eden bir kesimin istediği gibi "2 .ci Cumhuriyet ve Yeni Rejim, Yeni Türkiye"yi, zorla Atatürk Türkiyesi ve Cumhuriyetinden vazgeçmeyenlere kabul ettirebilecekler mi?
Hayır!
Atatürk’ün Cumhuriyetinden vazgeçmeyenler için bu ihtimal bir “tercih” değil, mücadele çağrısıdır. Böylesi bir dayatma karşısında suskunluk, teslimiyet ve kabulleniş mümkün değildir.
Unutulmamalıdır ki Cumhuriyet, yalnızca kâğıt üzerindeki bir rejim değil; bedellerle kazanılmış bir halk iradesidir. Eğer bu irade zorla susturulmak istenirse, karşılık da aynı sertlikte verilmek üzere hazırdır.
O zaman tarih bir kez daha şunu yazacaktır:
"Cumhuriyeti savunanlar, “seve seve” Yeni Türkiye'ye, 2.Cumhuriyete, Küresel güçlere boyun eğmediler; aksine, direne direne laik, demokratik, sosyal, hukuk Atatürk Türkiyesini korudular"
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın! Bu kararlılık CHP veya herhangi bir partinin adımlarını da bekleyecek değildir. Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinde ifade edildiği üzere
"Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini, düşünmeyeceksin!" cümlesi sıradan bir ifade değil, bu günleri görmüş bir ifadedir.
"Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen;
Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!" diyen Atamıza sözümüz var: BU UĞURDA ATAM; ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK ATAM












Yorumlar