top of page

"Suriye Hibrit Ülkesi" Test Yayınları ve Türkiye Yansımaları

  • Yazarın fotoğrafı: Didem Öneş
    Didem Öneş
  • 17 Tem
  • 6 dakikada okunur

Bölgemizde ve özellikle Suriye’de neredeyse her gün yaşanan yeni gelişmeler, yalnızca bir iç çatışmanın veya yerel bir anlaşmazlığın ötesinde anlamlar taşıyor. Adeta coğrafyamızda, arzulanan yeni yönetim biçimlerinin ve hayal edilen sınırların sessiz test sürüşleri yapılıyor. Her gelişme, bölgesel aktörler açısından, kendi çıkarlarına uygun bir gelecek mimarisi için zemin yoklarken, uluslararası güçler içinse yeni müdahale alanlarının ve diplomatik kozların provasına dönüşüyor. İşte onlardan biri olan Şam yönetimi ve Dürzi çatışması ve İsrail'in müdahalesi onlardan sadece biri.


Geçici Şam Yönetimi Başkanı Ahmed El-Şara, bu gün sabah saatlerinde devlet televizyonundan yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, ülkenin güneyinde Süveyda vilayetinde meydana gelen çatışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.


El-Şara, İsrail makamlarından gelen ve Suriye hükümet güçlerinin Dürzi bölgelerinden çekilmemesi hâlinde doğrudan müdahale olasılığına işaret eden açıklamaların ardından, Dürzi vatandaşların can güvenliğinin ve temel haklarının korunmasının hükümetin öncelikli sorumlulukları arasında yer aldığını vurguladı. Bölgedeki gerilimin bölgesel bir çatışmaya dönüşmesini engellemek amacıyla, Süveyda’daki güvenlik yetkilerinin yerel aktörlere ve Dürzi toplumunun meşru liderlerine devredildiğini kamuoyuna ilan etti. Bu bize şunu gösteriyor, Suriye her geçen gün "Hybrit Devlet Modeli"ne doğru ilerlemektedir.


Aslında Esad sonrası Suriye'de mevcut yönetim, güvenlik ve adaletin merkezi ve yerel bileşenlerini içeren hibrit bir devlet sistemidir. Hibrit devlet modeli, bir anlamda “devletin resmi sınırlarını halkla pazarlık ettiği” bir yönetim biçimidir: Merkez ve çevre, güç ve yetki paylaşırken yüzeyde amaç istikrar umudu gibi görünse de, kaos ve yeni çatışma riskleri taşır.


NELER OLDU- OLUYOR?


Suriye’de Esad sonrası dönemde ortaya çıkan hibrit yönetim modeli, özellikle Dürzi çoğunluklu Süveyda ve Kürt ağırlıklı kuzeydoğu bölgelerinde kritik sınavdan geçmekte. Mart 2025’teki sahil katliamları ve Dürzi bölgelerine yönelik saldırılar, sadece ülke içi değil, bölgesel ve uluslararası dengeleri de sarstı.


Bu noktada İsrail ve ABD’nin pozisyonları belirleyici hâle gelirken, Türkiye'nin dış politika etkisi ve yön belirleyiciliği gittiçe azalmaya başladı. Neden mi böyle dedim? Açıklayım:


Son gelişmelerle, Türkiye’nin bölgesel etkisi ve yönlendirici kapasitesi giderek daralmaktadır. Ankara, kuzey Suriye’deki İdlib ve çevresinde askeri varlığını sürdürmekle birlikte, geçiş sürecinde ortaya çıkan yeni hibrit yönetim modelinde — özellikle Dürzi çoğunluklu güney ve Kürtlerin özerk yapı kurduğu kuzeydoğuda — belirleyici bir aktör konumundan uzaklaşmıştır. İsrail’in Dürzi bölgeleri üzerindeki etkin refleksi ve ABD’nin Kürtlerle yürüttüğü doğrudan müzakereler, Türkiye’yi bu iki önemli dosyada dışarıda bırakırken, Rusya ve İran gibi eski Astana ortaklarının da sahada gerileyen nüfuzuyla Türkiye’nin hareket alanı daha da daralmıştır. Dolayısıyla Türkiye, Suriye bağlamında giderek daha fazla mülteci politikası, sınır güvenliği ve kuzeydeki fiilî kontrol alanlarına indirgenmiş bir pozisyona sıkışmıştır; uluslararası diplomasi ve geçiş süreci tasarımlarında ikincil plana itilmiştir. Bu tablo, Ankara için yalnızca dış politika alanında değil, iç politika ve güvenlik denkleminde de yeni riskler ve kırılganlıklar yaratmaktadır.


İsrail’in Dürzilere Yönelik Tutumu

  • İsrail’de Dürzi toplumu, İsrail vatandaşlığına sahip ve IDF (İsrail Savunma Kuvvetleri) içinde önemli bir azınlıktır.

  • İsrail, Suriye içindeki Dürzilere doğrudan destek vermese de, onları koruma yükümlülüğü olduğunu kamuoyuna yansıtıyor.

  • Maariv gazetesine konuşan Amatzia Baram gibi uzmanlar, İsrail’in Şara (Suriye’deki yeni liderlik) ile iş birliği yapmak istediğini ancak Dürzilere yapılan baskılar nedeniyle bu sürecin zora girdiğini vurguluyor.

  • İsrail’in önerdiği “hafif silahlı Dürzi yerel polis gücü” çözümü, Dürzilerin hem kendi özerkliklerini hem de İsrail ile sembolik bağlarını güçlendirebilir.

  • Çelişki: İsrail hem Şara’yla Hizbullah’a karşı iş birliği yapmak istiyor hem de Dürzi toplumunu korumak zorunda; bu iki çıkar çatışıyor.


Burada sizlere çok basit bir veri ile anlatayım bu meseleyi:

1. İsrail Dürzilerinin IDF içindeki oranı ve mecburi askerlik

  • 1956 yılından itibaren Dürziler, İsrail’de zorunlu askerlik yükümlülüğüne tabi olan üç topluluktan biridir (Yahudiler, Dürziler, Çerkesler) 

    Genç Dürzi erkeklerin yaklaşık %83’ü askere katılıyor; bu oran hem diğer topluluklara göre yüksek hem de Yahudi nüfusun oranına yakın

2. IDF içindeki Dürzi temsiliyet

  • Dürziler, IDF’de önemli bir topluluk olarak yer alıyor; askeri birliklerde ve bazı özel birimlerde (örneğin Sword Battalion) yoğun rol alıyorlardı

  • Ayrıca, İsrailli Dürziler arasında yüksek düzeyli askerler yetişmiş: 2001, 2013 gibi yıllarda “Golani Tugayı” gibi önemli birliklerin komutanlıklarına Dürzi general ve subaylar atanmıştı.


3. Toplumdaki tutum ve bağlılık

Dürzi toplumu, bu askerlik sistemiyle hem kıdem kazanıyor hem de Ulusal Uzlaşma’lara dahil oluyor. Bu durum, İsrail'in Dürzileri koruma refleksini açıklamada önemli bir unsurdur.


  • Veri: Yaklaşık %80–86 oranında askerlik hizmetine katılım – bu oran, Dürzilerin IDF içindeki güçlü varlığını gösterir.

  • Analiz: Bu yüksek entegrasyon, İsrail devletinin Dürzileri “ortak ulusal savunma çimentosu” olarak gördüğü anlamına gelir. Dolayısıyla, Suriye’deki Dürzilerin hedef alınması durumunda İsrail’in askeri müdahale refleksi hem sembolik hem stratejiktir.


İsrail açıkça, Suriye içindeki Dürziler tehdit altındaysa müdahale edeceklerini net olarak gösteriyorr; bu tutum, İsrail dış politikasında Dürzileri koruma bahanesiyle sınır ötesi güç projeksiyonunun bir aracı olarak da kullanılmakta.


ABD’nin Açıklamaları ve Yaklaşımı

  • ABD, Esad sonrası Suriye’de “merkeziyetçilik yerine adem-i merkeziyetçilik” ilkesini destekler mahiyette izlenim vermekte. Her ne kadar farklı açıklamalar olsa da şu ana kadarki varlıkları bu yönde .

  • ABD Dışişleri, özellikle Kürt yönetimiyle yapılan anlaşmaları olumlu karşılarken, Dürzi bölgelerindeki hak ihlallerine karşı yaptırım tehdidini masaya koymaktan çekinmiyor.

  • İsrail-Şara anlaşması başarısız olursa, ABD’nin Suriye’ye yönelik yeni ekonomik yaptırımları desteklemesi hiç de şaşırtıcı olmaz.

  • ABD, Dürzilerin yerel özerkliği ve azınlık haklarının güvence altına alınmasını Esad sonrası düzenin test taşı olarak görüyor.

  • Kürtlere gelince, Hibrit Suriye Devletinin test sürüşlerini en taktik biçimde bu alanda uyguluyor. Tavşana kaç, tazıya tut misali.


Sahadaki Dinamiklere Uluslararası Uzmanların Bakışaçısı:


Suriye’de Dürzi toplumunun konumu ve geleceği, yalnızca yerel aktörlerin değil, aynı zamanda uluslararası ve bölgesel güçlerin müdahil olduğu çok katmanlı bir dinamik içerisinde şekillenmektedir. Konuya dair önde gelen uzmanların analizleri, bu karmaşık yapının farklı boyutlarına ışık tutmaktadır.


Joshua Landis (Oklahoma Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Direktörü ve Suriye uzmanı), Dürzi toplumunun tarihsel olarak devlet dışı ittifaklara karşı ihtiyatlı bir mesafe benimsemiş, siyasi varlığını “denge siyaseti” üzerine inşa etmiş olduğunu vurgular. İsrail veya ABD gibi bölgesel ya da küresel aktörlerle aşırı yakınlaşma, Dürzi toplumunun hem Suriye içindeki hem bölgesel düzlemdeki meşruiyetini zayıflatma riski taşımaktadır.


Fabrice Balanche (Washington Institute araştırmacısı ve Suriye’nin coğrafi ve mezhepsel yapıları üzerine uzman Fransız akademisyen), coğrafi ve mezhepsel dağılım haritalarını temel alan analizlerinde, Dürzi bölgelerinin rejim kontrolünden kopmaya müsait yapılar sunduğunu, ancak yalnız bırakıldıklarında savunmasız ve kırılgan hâle geldiklerini belirtir. Bu kırılganlık, Dürzileri, bölgesel güvenlik oyunlarının vazgeçilmez fakat sürekli risk altındaki bir parçası yapmaktadır.


Aron Lund (Century Foundation araştırmacısı ve İsveç Savunma Araştırmaları Ajansı’nda (FOI) kıdemli Suriye analisti), yerel düzeydeki milis ağları ve aşiretler arası gerilimlerin Dürzi toplumunu yalnızca Suriye devleti karşısında değil, aynı zamanda bölgesel ittifaklar ve güç mücadeleleri bağlamında da baskı altında bıraktığını ileri sürer. Ona göre, hibrit devlet modeli ancak merkezi aktörlerle sağlıklı ve işlevsel bir uyum tesis edilirse kalıcı bir yönetim yapısına evrilebilir.


Gregory Waters (Atlantic Council araştırmacısı, Syrian Archive üyesi ve Suriye güvenlik kurumları ile azınlıklar üzerine saha çalışmaları yapan bağımsız analist), Suriye’de hibrit devlet modelinin başarısını, Dürzi toplumu dâhil tüm azınlıkların güvenlik ve yönetişim yapılarına anlamlı ve eşitlikçi şekilde entegre edilmesine bağlar. Waters, Mart 2025 sonrası Şam yönetimi üzerindeki reform baskısının, özellikle Dürzilerin entegrasyonu ve temsil alanlarının genişletilmesi için bir fırsat penceresi sunduğunu ifade ediyor.


Bu uzmanları neden örnek gösterdim: Bu isimler, politika üretiminde dikkate alınan isimler arasındadır ve CIA, MOSSAD, MI& vs gibi istihbarat servislerince de analiz edilirler.


GELİN BİR ÇIKARIMDA BULUNALIM


İsrail’in rolü, doğrudan bir askeri müdahalenin ötesinde, kendi ulusal güvenliği için Suriye içinde güvenlik koridorları oluşturmaya ve hibrit rejim yapılarını şekillendirmeye yönelik stratejik bir müdahale alanı işlevi görüyor. Dürzi toplumu, İsrail yanlısı olarak algılandığında ise bu, Suriye içindeki karmaşık mezhepsel ve siyasi dengelerde yalnızlaşmalarına ve hem merkezi yönetimin hem de bölgesel Sünni grupların tepkisini üzerlerine çekmelerine yol açabilir.


ABD, sahada doğrudan bir askeri varlıkla değil; ancak İsrail, SDG ve YPG gibi yerel ve bölgesel aktörler üzerinden dolaylı bir etki ağı kurarak belirleyici bir rol oynuyor. Özellikle Kürt bölgelerinde olduğu gibi, özerklik pazarlıkları ve yaptırım tehditleri aracılığıyla sahada şekillendirici bir aktör olma kapasitesine sahip.


Dürzi toplumu açısından en akılcı yol, Suriye içindeki hibrit yönetim yapısı içinde özerk bir yerel yönetim modeli ve kendi iç güvenlik mekanizmasını kurmak olacaktır. Ancak İsrail veya ABD ile aşırı yakınlaşmak, sadece Şam’ın değil, aynı zamanda yerel Sünni grupların da düşmanlığını kışkırtabilir ve bölgesel güvenlik risklerini artırabilir.


Şam yönetimi, Dürzi ve Kürtlerle merkeziyetçi ve adem-i merkeziyetçi yapı arasında denge kurmayı başaramazsa, ülkenin fiilen federatif bir düzene kayması kaçınılmaz hâle gelebilir.


Olası Sonuçlar ve Riskler

  • İsrail-Dürzi iş birliği güçlenirse → İran ve Hizbullah cephesinden yeni tehdit algısı gelişecektir.

  • ABD’nin yeni yaptırımları devreye girerse → Şara yönetiminin Batı’ya açılma planları çöker,

  • Dürzi toplumunun iç entegrasyonu sağlanamazsa → Süveyda ve Cebel el-Dürzi, yeni bir özerklik krizine sürüklenir ve iç savaş kalıntıları kalıcılaşır.

  • Kürtler→ böylesi gelişmeler olasılığında Dürzilerle hareket edebilecek ortama hazırlıklılardır diye tahmin etmekteyim, zira ABD, İsrail'in onayıyla bu olacaktır.

Sonuç

Dürzi meselesi, yeni Suriye’nin azınlıklarla barışma ve kapsayıcılık kapasitesinin en kritik sınavıdır. Ancak bu sınav yalnızca Şam’ın değil, aynı zamanda İsrail ve ABD’nin de Ortadoğu’da nasıl bir gelecek tahayyül ettiğini ve bu tahayyülü nasıl inşa etmeyi planladığını şekillendirecek. Türkiye ise böylesi kritik bir dönemde son derece zayıf bir süreç yönetimi yapmaktadır. İktidar ve kadroları bu süreci yönetecek kabiliyette olmadıkları gibi, Muhalefetin bu konularda hazırlıkları nelerdir bilmemekteyiz...

 
 
 

Yorumlar


didem Fotoğraf 1_edited.jpg

Merhaba, uğradığınız için teşekkürler!
Hi, thanks for stopping by!

Paylaşımlardan haber almak için

Let the posts come to you

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest

Benimle iletişime geçmek için/
Let me know what's on your mind

GÜNDELİK DERİNLİK    DEEPLY DAİLY

bottom of page