top of page

Tek Yönlü Düşünmenin Dayanılmaz Hafifliğinde: Masaya Oturmak ya da Oturmamak Üzerine Bir Analiz

  • Yazarın fotoğrafı: Didem Öneş
    Didem Öneş
  • 31 Tem
  • 5 dakikada okunur

Değerli okurum, bildiğiniz üzere "Terörsüz Türkiye" komisyonu veya süreci üzerine yürüyen tartışmalarda ben tarafımı çoktan belli etmiştim. Cumhur İttifakının samimi olmayan bu süreç yönetimini, uluslararası jeopolitik gelişmelere mecburen dayandıırmak ve iktidarın ülkenin gerek ekonomik gerek sosyolojik bir çok sorununa çare üretememesi ile giderek azalan meşruiyetine bir nebze olsun nefes aldırmak için yürüttüğünü düşünenlerdenim. Bu sürecin de bu şartlar altında Türkiye'nin menfaatlerine bir çözüm üretmesi benim açımdan hemen hemen imkansız. İmkansız diyip işin içinden çıkmak bizler için kolay olsa da, ikitidar olmak için çaba gösteren bir parti için bu kadar basit olmasa gerek. Sürecin dandik "Komisyonu"na katılıp katılmamak ise asıl mesele ve ciddi bir mesele... Gelin önce İkilemi özetle anlatalım.


İkilemin Çerçevesi


2016 yılınddan itibaren, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin etkinliği, yasama faaliyetlerinin iktidar blokunun mutlak kontrolü altına girmesiyle büyük ölçüde sınırlanmıştır. Muhalefet partilerinin kanun teklifleri sistematik olarak reddedilirken, TBMM işlevsiz hale geldiği bir dönemde yani parlamentonun sembolik bir işlev üstlendiği bir dönemde “süreç komisyonu” kurulması tartışması son derece abes olsa gerek.


“Masaya Oturmak” Dilemması

  • CHP’nin “komisyona katılma” kararı siyasal basitlikte “oturmak–oturmamak” ikilemine indirgeniyor.

  • Oysa bu ikilem, meşruiyet – oyun stratejisi – uluslararası baskılar – taban dengeleri eksenlerinde çok boyutlu bir sorunsal.

  • Tek yönlü düşünme, yani “katılırsa yanlış, katılmazsa doğru” veya tersi, siyaset biliminin temel yaklaşımıyla çelişir.


Bu İkilemin NEDENİnin en temelinde yatan Hibrit Yönetim Çıkmazıdır. Ülkemizde halihazırda hibrit, otoriter bir rejim mevcuttur.


İşte böyle bir ortamda, kurulacak olan herhangi bir komisyon, hibrit rejimlerin tipik özelliği olan “demokratik vitrin” işlevini üstlenmek tehlikesi ile karşıkarşıyadır. Demokratik süreçlere aitmiş gibi görünen yapılar, aslında otoriter çekirdeğin kararlarını meşrulaştırmak için çalışmaktadır. Muhalefetin belli bazı kesimlerinde CHP’nin komisyonda varlığı, bu vitrine katkı sağlayabilir endişesi yaratmıştır.


Bu bağlamda Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) komisyona katılım kararı, sadece siyasal bir veya taktiksel bir karar değil, stratejik dillemma teorisinin bir meselesi olarak görülmelidir. Basitçe “oturmak mı, oturmamak mı?” sorusu, siyaset biliminin geniş kavramsal araçlarıyla ele alındığında, çok boyutlu bir ikilemi işaret eder: meşruiyet – oyun stratejisi – sosyolojik taban – uluslararası baskı.


Siyaset Literatürüne Göre Komisyonun Akla ilk Gelen Çerçevesi

  • Meşruiyet ve Algı Yönetimi: Habermas (1975) meşruiyet krizlerinin, siyasetin temel işleyişini tehdit ettiğini belirtir. Türkiye’de komisyonlar, bu krizi “algısal olarak” aşmak için kullanılan araçlara dönüşmektedir. Kendi meşruiyet krizini aşmak isteyen Erdoğan'ın CHP için kullandığı şu ifadesi o yüzdendir: "Terörsüz Türkiye süreci, özellikle ana muhalefet partisi için geçmiş günahlarına kefaret olabilecek bulunmaz bir fırsattır". Dolayısıyla , burada asıl mesele “kendi meşruiyetini tartıştırmamak” için CHP’yi hedefe koymak. Yani iktidar, kendi krizini muhalefetin “imtihanı” haline çeviriyor.

  • Hibrit Rejimler: Levitsky & Way (2010) tarafından tanımlanan rekabetçi otoriterlik, demokratik kurumların işlediği izlenimi verirken gerçek karar süreçlerinin dar bir otoriter çekirdek tarafından belirlendiğini açıklar. Türkiye’deki komisyonlar bu hibrit yapının tipik örnekleridir.

  • Oyun Teorisi: Schelling (1960) ve Brams (2011), siyasal aktörlerin (CHP eşit şartlarda olmamakla birlikte) asimetrik konumlarda dahi strateji geliştirerek oyunu yeniden kurabileceğini gösterir. Oyun kurucu burada Sayın Erdoğan, Sayın Devlet Bahçeli, terörist başı Abdullah Öcalan gibi görünse de oyunda çok fazla aktör var.

  • Siyasal Sosyoloji: Seymour Lipset’in Political Man (1960) yaklaşımı, partilerin farklı seçmen tabanları arasındaki denge arayışına ışık tutar. CHP’nin hem Kürt seçmeni hem de ulusalcı tabanı dengeleme çabası bu çerçevede okunabilir.

  • Uluslararası İlişkiler: Robert Gilpin’in The Political Economy of International Relations (1987) eserinde belirttiği gibi, ulusal politik süreçler uluslararası güç dengelerinden bağımsız düşünülemez. Türkiye’deki komisyon, ABD’nin Kürt politikaları ve bölgesel jeopolitik stratejilerle doğrudan ilişkilidir.


Hadi gelin bu başlıklar altında konuya bir bakış atalım:


Siyasal Meşruiyet Boyutu

  • İktidar için: CHP’nin masada olması, komisyonu “ulusal mutabakat” gibi göstermeye yarayacağı gibi, psikolojik harekat alanları yaratmak açısından daha anlamlı olacaktır.

  • CHP için: Masaya oturmazsa “çözüm karşıtı” olmakla suçlanacağı kesindir, dahası etkisiz eleman pozisyonu pekiştirilecektir; oturursa “süreçte sorumluluk alan parti” kimliği kazanabileceği gibi, çeşitli oyun alanlarının içinde olma oranı artacaktır.


  • Sonuç: Her iki taraf da meşruiyet alanını genişletmeye çalışır; masada olmak kadar, masada nasıl olmak da belirleyici olacak.


Bu boyutun en önemli üç aktörü açısından:

1. İktidarın Perspektifi

  • Amaç: Komisyon aracılığıyla çözüm süreci benzeri bir zemini, bu kez daha kontrollü ve tek taraflı kendi iktidarı için yürütmek.

  • Strateji: CHP’yi masaya çekerek, “muhalefeti de içine alan bir toplumsal mutabakat” algısı üretmek.

  • Sonuç: İçeride meşruiyet, dışarıda ise Batı’ya “Kürt sorununda ilerliyoruz” mesajı vermek.

2. Dış Aktörlerin Perspektifi

  • ABD açısından: Kürtlerin Suriye–Irak güvenlik mimarisine entegrasyonu meselesinin CHP’siz bir çözümü Türk kamuoyunda meşruiyet bulmaz. CHP’nin varlığı, Washington ve AKP için zorunlu ama sınırlı bir ortaklıktır. Sınırı belirlemeyi de ABD AKP üzerinden belirlemeyi amaçlamaktadır.

  • İsrail açısından: İran karşıtı blokta Kürt bölgesinde istikrar sağlanması için Türkiye’nin “kısmi rızası” almak ister. CHP’nin varlığı, bu rızayı toplumsal tabanda güçlendirir.

  • İngiltere/AB açısından: Çok aktörlü süreçleri teşvik eder; CHP’nin dışlanması Batı’da kabul görmez. Ancak bu, CHP’nin iktidara taşınacağı anlamına gelmez; aksine Batı, Erdoğan’ın hibrit yönetim biçimini, çıkarlarına uygun bulmaktadır. CHP yalnızca “etkisiz ama meşruiyet sağlayıcı” bir araçtır.

  • Rusya–Çin açısından: Erdoğan’ın hibrit otoriter modeli, kendi çıkarları için de işlevseldir; CHP’nin katılımı onlar için sorun değildir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta: Batı aktörleri CHP’yi iktidara taşımak için değil, Erdoğan’ın meşruiyet açığını kapatmak için sürece dahil etmek istemektedir.

3. CHP’nin Perspektifi

  • İç Meşruiyet: Katılmazsa “sorunun veya çözümsüzlüğün tarafı” olmakla suçlanır; katılırsa en azından “çözümün Türkiye lehine olması için mücadele eden tarafın parçası” olma imajı yaratılabilir.

  • Oyun Stratejisi: CHP'nin şu ana kadar sunduğu “Eşit temsil” ve “nitelikli çoğunluk” talepleri, asimetrik oyunu simetrikleştirme girişimidir. Gerekirse masadan çekilme tehdidi, oyunun kurallarını değiştirme çabasıdır. Doğru taktiklerdir.

  • Uluslararası İmaj açısından: CHP, Batı başkentlerinde “rasyonel muhatap” imajını güçlendirmek ister. Bu, iktidara gelmek isteyen bir parti için, “ciddi aktör” olma kapasitesini göstermektir.

  • Taban Dengeleri: Kürt seçmene “çözüm sürecindeyim” mesajı verirken, ulusalcı tabana da “eşitlik ve şeffaflık şartıyla” güvence sunmaktadır. Bu, siyasal sosyolojide dual constituency representation (çift kimlikli temsil) imkanına karşılık gelir.


Oyun Kuramı Boyutu

Oyun kuramı açısından bu tablo asimetrik bir oyun niteliğindedir. İktidar, süreci kontrol eden “oyun kurucu” konumunda; muhalefet ise sınırlı seçeneklere sıkışmıştır.

  • Simetrikleştirme stratejisi: CHP’nin “eşit temsil” ve “nitelikli çoğunluk” talepleri, asimetrik oyunu simetrikleştirme çabasıdır ve "nitelikli çoğunluk" teklifi kabul görmüştür. Bu, teoride “leveling the playing field” olarak tanımlanır (Brams, 1994).

  • Çekilme tehdidi: Oyun kuramında “credible threat” (inandırıcı tehdit), zayıf aktörün güçlü aktörü davranış değişikliğine zorlamak için kullandığı tek silahtır. CHP’nin “şartlar sağlanmazsa masadan kalkarız” çıkışı bu bağlama oturur ve gerektiğinde masadan kalkmalıdır.

Dolayısıyla CHP, asimetrik oyunda “etkisiz figür” olma riskine karşı, kuralları değiştirme kartını elinde tutmak zorundadır. Tutabilirse, bu masa AKP'nin istediği sonucu yaratmaya yaramayacaktır.


Ve sonuç yazmaya gelince, şu soruyu sorabilirz:

Hafiflik mi, Ağırlık mı?

“Tek yönlü düşünme” CHP’yi basitçe “katılırsa hata, katılmazsa doğruluk” ikilemine sıkıştırır. Oysa siyaset bilimi perspektifiyle mesele, masada olmanın ağırlığını taşıyabilmek ya da hafif bir figür olarak kalmak arasındadır.

CHP ancak şu stratejilerle ağırlığını artırabilir:

  1. nitelikli çoğunluk şartlarını yeniden yazmak.

  2. Masadan çekilme ihtimalini sürekli gündemde tutmak.

  3. Kendi iki farklı tabanıyla (sosyal demokratlar ve ulusalcılar) şeffaf, tutarlı iletişim kurmak.

  4. Uluslararası arenada “alternatif yönetim kapasitesi” imajını güçlendirmek.

Sonuç olarak, CHP’nin komisyona katılımı ne otomatik bir hata ne de otomatik bir başarıdır. Asıl belirleyici olan, asimetrik bir oyunda nasıl oynayacağıdır.


 
 
 

Yorumlar


didem Fotoğraf 1_edited.jpg

Merhaba, uğradığınız için teşekkürler!
Hi, thanks for stopping by!

Paylaşımlardan haber almak için

Let the posts come to you

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest

Benimle iletişime geçmek için/
Let me know what's on your mind

GÜNDELİK DERİNLİK    DEEPLY DAİLY

bottom of page