top of page

Tom Barrak Ne Dedİ? Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hiç Bu Kadar Aşağılanmamıştı.

  • Yazarın fotoğrafı: Didem Öneş
    Didem Öneş
  • 25 Eyl
  • 4 dakikada okunur

Sevgili okurlarım, ülke içinde yaşananlar, tüm olan bitenler yeterince biz vatandaşları üzmüyormuşcasına, bir de yurt dışında, uluslararası görüşmelerde Türkiye Cumhuriyetinin küçük düşürülmesine imkan veren olaylara şahit oluyoruz.



Gazze Özel Oturumunun Açık Mesajı: Meşruiyet Fotoğrafı


Trump’ın ev sahipliğinde gerçekleşen Gazze Özel Oturumu toplantısı hakkında size bir önceki yazımda bilgi vermiştim. Yaptığım değerlendirmeyi onaylatan gelişme bizzat ABD Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi TOM BARRACK'tan geldi. Yaşanan gelişmelerin arasında Barrack'ın kullandığı ifadeler en çarpıcı örneklerinden biri oldu.


Hatırlayalım, Gazze Özel Oturumuna davet edilen ülkeler birer demokrasi ya da gelişmiş refah ülkesi değil; çoğunluğu kırılgan siyasal yapılara sahip, ya da otokratik ve hatta demokrasi kültürü olmayan “Üçüncü Dünya” kategorisine giren devletlerdi. İşte tam da bu ortamda, Trump’ın Sayın Erdoğan’ı toplantı masasının en başında, kendi yanına konumlandırması salt protokol tercihi olmadığının mesaj içerdiğini anladık. Ve bu mesajın anlamını, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, milyonların gözü önünde ifşa etti.


Tom Barrack’ın İtirafı: “Mesele Meşruiyet”


Barrack, 23–24 Eylül 2025 tarihlerinde (Türk basınında 25 Eylül 2025’te haberleştirdiği), Concordia Annual Summit, New York'da (BM Genel Kurulu haftasıyla aynı döneme denk gelen)  Concordia Zirvesi’nde şu sözleri kullandı:“Türkiye ile 10 senedir aynı meseleleri konuşuyoruz. S-400’ler, F-35’ler, Halkbank… Trump bu noktada ‘Bıktım, hepsinden yoruldum. Onlara ihtiyaç duydukları şeyi verelim’ dedi. Ben sordum: Nedir bu? Trump cevap verdi: ‘Meşruiyet.’ Mesele S-400 değil, mesele F-35 değil, mesele meşruiyet.”


Bu açıklama, Erdoğan–Trump ilişkisinin özünü açığa çıkartan ve Türkiye'ye nasıl baktıklarını ifade eden bir açıklama oldu. Biz biliyorduk, ancak tam verisi ile birilerinin söylemesi gerekiyormuş demek ki; Onlar için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hiç bir anlamı ve önemi olmadığından, "Türkiye'nin liderini belirleyen Türk milleti değil, bizzat ABD"dir diyebilme cesareti peki nereden kaynaklanıyor? Kullandığı ifadeler son derece küçük düşürücü; Trump ve Barrack şunu mu demek istiyor: Erdoğan'ın derdi, ülkesinin güvenliği ya da teknoloji değil, dışarıdan sağlanan "iktidar" onayı. Trump, Sayın Erdoğan’ı yanına oturtarak "iktidar" onayını mı verdiğini açıklıyor?


Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hiç bu kadar aşağılanmamıştım. Hayallerimiz ve gelecek hedefimiz " Atatürk'ün açtığı yolda TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE" iken ABD Başkanı şunu diyor: "TÜRKİYE ANCAK BENİM İSTEDİĞİM KADAR BAĞIMSIZDIR". Öyle mi Barrack Efendi!, öyle mi Trump Efendi! HADSİZLER...Ama beni en çok öfkelendiren, ülkemi bu duruma getiren herkestir.


İÇERİDE "MİLLİ İRADE" DİYENLER DIŞARIDA MEŞRUİYET Mİ İSTEDİLER?


Max Weber’in meşruiyet tipolojisine göre modern devletlerde esas kaynak, anayasal ve onurlu, rasyonel-hukuki meşruiyettir; yani halkın iradesi, seçimler, hukuk devletidir. Barrack’ın kullandığı ifade de ise, Erdoğan ve İktidarı meşruiyeti halktan değil, Beyaz Saray’dan alınan bir “armağan” gibi tanımlanıyor. Bu, iç meşruiyet–dış meşruiyet dengesinde ciddi bir yoldan çıkmayı ifade eder..


Kısacası, iç siyasette sürekli “milli irade” vurgusu yapan iktidar, dışarıda ABD’nin sağlayacağı onaya muhtaç bir aktör gibi temsil edilmiş demektir.


Uluslararası İlişkiler Perspektifinden Tom Barrack'ın İfadelerinin Değerlendirilmesi


Türkiye’nin gerçek meseleleri savunma ihtiyacı olmak üzere teknolojik gelişimidir yani F-16larının modernizasyonu, parasını verdiğimiz ama alamadığımız F-35ler ve F35 programından çıkarılma, hava savunması gibi. Bunlar, TÜRKİYE'NİN ulusal güvenlik çıkarlarıdır. Barrack ise, Tump'ın ve ABD dış politikasının Türkiye'ye bakış açısını açıklarken, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN ULUSAL, MİLLİ ÇIKARLARINI tali kılarak ABD-TÜRKİYE arasındaki krizi “meşruiyet arayışı”na indirgemektedir.


Burada mesele kimliktir. İktidarın Batı ittifakı içinde “kabul görme” arzusu, dışarıdan meşruiyet arayışıyla şekilleniyor. Barrack, bu algıyı çıplak biçimde ifade etmekten de çekinmiyor.


“Onlara ihtiyaç duydukları şeyi verelim” ifadesi, bir müttefikten çok, bir müstemleke ülkeye hitap eden dil gibidir. ABD’yi “onay veren”, Türkiye’yi ise “onay bekleyen” konumuna indirgeyen bir zihniyet. Bu, diplomatik eşitlik ilkesine aykırıdır.


Barrack’ın tekrarlarla kurduğu ifadelerinde (“mesele S-400 değil, mesele F-35 değil”) aslında bir framing stratejisidir. İletişim bilimi literatüründe framing (çerçeveleme), bir olayın ya da sorunun hangi bağlamda sunulacağına dair yapılan bilinçli tercihlere işaret eder. Entman’ın (1993) tanımıyla framing, “gerçekliğin belirli yönlerinin seçilip ön plana çıkarılması ve diğer yönlerin arka planda bırakılması” sürecidir.

Tom Barrack’ın ifadesi bu bağlamda klasik bir çerçeveleme örneğidir:

Nasıl mı?

Teknik dosyalar (S-400, F-35, Halkbank): arka plana itilmiştir. Peki neyin karşılığında? Bunlar aslında Türkiye–ABD ilişkilerinde somut, ölçülebilir, müzakere edilebilir meselelerdir.


Meşruiyet ihtiyacı neden ön plana çıkarılmıştır? Burada konu, artık askerî teknoloji veya finansal yaptırımlar değil, siyasal psikolojiyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, halkına yapılan psikolojik harekat yani siyasal psikolojidir ve Türkiye'nin çıkarları liderin konumuna indirgenmiştir.


Bu çerçeveleme strateji üç düzeyde işler:

  1. Sorunun Tanımlanması: Barrack, “mesele güvenlik değil, meşruiyet” diyerek çerçeveyi tanımlamıştır.

  2. Sorumlunun Belirlenmesi: Çözülmeyen teknik krizlerin nedeni Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları değil, Erdoğan’ın dışarıdan onay arayışı olarak çerçevelenir.

  3. Çözüm Önerisi: Trump’ın “onlara ihtiyaç duydukları şeyi verelim” sözü, güvenlik anlaşmalarını değil, “meşruiyet armağanını” çözüm olarak sunmasıdır.

Böylece framing yoluyla, karmaşık teknik meseleler, ülkeler arası ilişkiler, bir ülkenin onuru, kişisel siyasal ihtiyaçlara indirgenir. Bu, hem kamuoyunun algısını yönlendiren bir retoriktir hem de uluslararası ilişkilerdeki güç asimetrisini görünür kılan bir tutumdur.


Barrack’ın söylemi yalnızca bir tespit değil; aynı zamanda bir algı operasyonudur. Çünkü bu çerçeve, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ikincil plana iten, Erdoğan’ın iktidarını birincil mesele olarak gören bir dış politika anlayışının yansımasıdır.


Tom Barrack’ın sözleri bize açıkça şunu gösteriyor:

  • Onlara göre, Erdoğan için mesele güvenlik değil, ABD'den alınacak siyasal onaydır.

  • ABD için mesele, Türkiye’yi “müşteri devlet” ve “kontrol edilebilir ülke” konumunda tutmaktır


    Şunu hiç kimse aklından çıkarmasın: Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek meşruiyet kaynağı halkıdır.

Fotoğraflar geçicidir, dışarıdan bahşedilen meşruiyet kırılgandır. Kalıcı olan, yurttaşlarımızın güvenliği, refahı ve ülkemizin saygınlığıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Onuru ve bekasıdır.



 
 
 

Yorumlar


didem Fotoğraf 1_edited.jpg

Merhaba, uğradığınız için teşekkürler!
Hi, thanks for stopping by!

Paylaşımlardan haber almak için

Let the posts come to you

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest

Benimle iletişime geçmek için/
Let me know what's on your mind

GÜNDELİK DERİNLİK    DEEPLY DAİLY

bottom of page