TÜRKİYE'NİN GELDİĞİ VAHİM NOKTANIN İFŞASI VE GÜNDEME DAİR
- Didem Öneş
- 14 Ağu
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Ağu
Gün olmuyorki, bu ülkeyi gerçekten seven vatan severlerin nefesini biraz daha sıkan, ahlaki değerleri yüksek, vicdanlı insanları kaygıya düşüren olaylar tek tek ifşa olmasın... ülkemizin geldiği vahim durum ortadayken, ifşalar net verilere dayanıyorken, sonuç ne oluyor?
Özgür Özel’in Açıklamalarından Çıkanlar ve Gündemin Anlattıkları
Konunun Önemi ve Türkiye İçin Anlamı
Dün CHP Genel Başkanı ÖZgür Özel, bu gün (14.08.2025 Perşembe) saat 12.00 de, çok önemli bir açıklama yapacağını ifade etmişti. Açıklamanın ne olduğunu bilmeden, kimi taraflar basın açıklamasını önemsizleştirecek bir çabaya girdi. Kimi, "Kırmızı kart yerine sarı kart mı gösterecek" diyerek kamuoyunun ilgisini dağıtmaya yönelik çalışma yürüttü. Oysa saat 12:00 da televizyonun başına geçen ve dikkatle Özel'in açıklamalarını dinleyenlerin karşılaştığı tablo son derece önemliydi.
Bugün yaşanan gelişmeler, yalnızca siyasal bir polemik ya da taraflar arası sert bir tartışma değildir; bu olay, demokratik düzenin iki temel direğinin — yargı bağımsızlığı ve halkın iradesine saygı — nasıl aşındığını gözler önüne seren kritik bir kırılma noktasıdır.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kamuoyuna belgelerle sunduğu iddialarında, İBB soruşturmasında tutuklu iş insanı Murat Kapki’nin, AKP’de görev yapmış avukat Mücahit Birinci tarafından sahte ifade vermeye zorlandığını ve bunun karşılığında 2 milyon dolar talep edildiğini açıkladı.
Bu iddia, herhangi bir siyasi polemik değil; somut belge dayanağı olan, doğrudan yargı etiği, adalet sistemi ve siyasal ahlak ile ilgili derin bir meseledir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlatması, konunun ciddiyetinin yargı organları tarafından da kabul edildiğini göstermektedir. Umarım, konunun üstü örtülmesi için bu soruşturma açılmamıştır. Eğer iddialar doğru çıkarsa, tablo yalnızca bireysel bir suistimal değil; yargı karar süreçlerine etki edebilecek ilişkilerin varlığını gözler önüne seren kurumsal çürümenin açık göstergesi olacaktır. Değerli okurlarım, açıklamayı izlediğimde vicdanım acıdı. Dahası içim yandı. Canım ülkem ne hale geldi ve seyirci olmak zorunda kalmak çok acı. Gelin size konun önemini çok daha iiyi kavrayabilmek için mantık haritası ile ortaya koyayım.
Yaşanan olay :
Bu iddiaların doğru çıkması halinde ortaya çıkacak tabloyu anlamaktır:
Bireysel Suçlamadan Kurumsal Çürümeye
Olay, tek bir avukatın suistimali olarak görülemez; çünkü “sahte ifade karşılığı para” pazarlığı, ancak yargı karar süreçleri üzerinde bir etki ağı olduğuna dair algı varsa anlam kazanır.
Bu da, bireysel çıkar ilişkilerinin yargı mekanizmasına sızmış olabileceğini ve kurumsal güvenliğin kırılgan hale geldiğini gösterir.
Yargı Bağımsızlığına Darbe
Demokratik hukuk devletlerinde yargının görevi, tarafsız ve adil biçimde karar vermektir. Bir soruşturma dosyasında “istenen ifadenin verilmemesi halinde tutukluluk sürecinin devam edeceği” iması bile, yargı bağımsızlığının fiilen askıya alındığı anlamına gelir.
Bu tür girişimler, “adaletin alınıp satılabilen bir meta” olduğu algısını güçlendirir ki, bu da hukuk devletinin en temel prensibine aykırıdır.
Toplumsal Güven Krizi
Adalet sistemine duyulan güven, yalnızca davaların sonucuna değil, sürecin şeffaflığına ve tarafsızlığına bağlıdır.
Eğer toplum, yargının siyasi mühendislik aracı haline geldiğine inanırsa, bu yalnızca hukuka olan inancı değil, demokratik temsil sistemine katılım motivasyonunu da aşındırır.
Siyasal Ahlakın Testi
İddianın merkezinde yer alan kişi, iktidar partisiyle geçmişte organik bağları olan bir avukat. Bu durum, meseleye “bireysel suç” muamelesi yapmayı imkânsız kılar.
Burada asıl sınanan şey, iktidarın kendi çevresindeki etik dışı davranışlara karşı takınacağı tutumdur. Bu bir ahlaki seviye testidir ve sonucu, ülkenin siyasal iklimi açısından belirleyici olacaktır.
Peki, olacak mıdır?
Bu gün yaşanan gündem, Özgür Özel'in açıklamaları, CHP AYDIN Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'nun AKP'ye katılımı, AKP'nin Kuruluş Yıl Dönümü faaliyetleri, bize göstermiştir ki ülkemiz tüm kurumlarıyla bir çöküşün içindedir.
Ahlaki Çöküşün 5 Belirtisi
1- Halk İradesinin Bypass Edilmesi: Seçmen sandıkta bir tercihte bulunuyor, fakat iktidar bu tercihi transferlerle etkisiz hale getiriyor. Bu, halkın iradesini yok saymak ve demokratik sözleşmeyi çiğnemektir.
2- Temsil Sözleşmesinin İhlali: Bir belediye başkanı, seçildiği partiye ve programına bağlı kalmak zorundadır. Görev süresi bitmeden parti değiştirmek, seçmenle yapılan güven anlaşmasını bozmak anlamına gelir.
3- Etik Duyarsızlaşma: Parti değişimini ve halk iradesinin gaspını “başarı” olarak pazarlamak, toplumda ahlaki rölativizm yaratır: “Bizimkiler yaparsa doğrudur” anlayışı yaygınlaşır. Bu yaygınlaşma, toplumun kalitesini de ortaya koyar.
4- Kurumsal Çürüme: Yargı, bürokrasi ve yerel yönetimler; liyakat ve etik yerine sadakat üzerinden şekillendiğinde, sistem çıkar ağlarının oyuncağına dönüşür.
5- Toplumsal Normalleşme: Etik dışı yöntemler tekrarlanıp alkışlandığında, bu durum “olağan” hale gelir. Böylece demokrasiye olan güven azalır, seçmen “bu sistem nasıl olsa değişmez” hissine kapılır.
Gelelim bu gün Gündemin nasıl yönetildiğine:
Gündem Yönetimi ve Siyasi Karşı Hamleler
Bu gün aynı zamanda, AKP’nin 24. kuruluş yıldönümü kutlamaları ve rozet töreni organize edildi. Birden fazla belediye başkanının — aralarında Özlem Çerçioğlu’nun da olduğu — CHP ve diğer partilerden AKP’ye geçiş yapacağı duyuruldu.
Bu tören, iktidarın karşı-programlama taktiğinin klasik bir örneğiydi:
Özel’in ifşası → Haklkın Gündemini “adalet–yolsuzluk” eksenine çekerken, sistemi ifşa ederken,
AKP'nin Rozet töreni → Görsel coşku ve “güçleniyoruz” imajıyla tartışmayı perdelemeye çalıştığı imajını verdi.
Ancak, sandıkta kazanamadığı belediyeleri transferle ele geçirmek, ahlaki değerleri zayıflatmanın ve demokrasiyi ortadan kaldırmanın en açık biçimidir.
Meslek alışkanlığından olsa gerek gündem mesaj analizi yapmadan duramayanlardanım. Ve ilk anda tespitlerim şunlardı :
Sosyal Medya Görünürlüğü Üzerinden Kişilerin, Partilerin Durumu
Özgür Özel: Belgeli ifşası ile Twitter (X) gündeminin zirvesine çıktı. En yüksek TT hacmine ulaştı, dahası içerik odaklı etkileşim aldı.
Erdoğan / AKP: Hashtag yerine görsel ritüel ve sembol kullanarak Instagram ve TV’de görünürlük sağladı. Ancak kendi medya çerçevesinin sığ alanında kaldı.
Özlem Çerçioğlu: Transfer haberi ani tepki aldı, kısa süreli sansasyon yarattı ancak uzun vadede Özgür Özel’in gündem belirleyici etkisinin gerisinde kaldı. Dahası gelen olumsuz tepkiler, kariyerinin geleceğini de deşifre eder mahiyetteydi.
Tüm bunların yanı sıra, beni ve bir çok vatandaşlık etiği ve sorumluluğu duyan herkesi dehşete düşüren ise Sayın Adalet Bakanının açıklamaları oldu.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Açıklaması İletişim ve Siyaset Bilimlerinde Neyi anlatır:
Bakan Tunç, Özel’in iddialarını “soruşturma kapsamındaki bir şüpheli ile avukat arasındaki görüşme” olarak tanımladı ve “yargıyla, savcıyla ne alakası var?” diyerek çerçeveyi bireysel ilişkiye indirdi. Ayrıca CHP’yi “yalan üretim merkezi” olmakla suçladı.
Bu yaklaşımın dört temel sorunu var:
Sorumluluktan kaçınma: “HSK inceler” diyerek siyasi sorumluluğu yargıya paslamak.
Hedef değiştirme: Tartışmayı 2 milyon dolar iddiasından CHP iç işlerine kaydırmak.
Algı üretimi iddiası ile tersine algı oluşturmak: Belgeli iddiaları “algı operasyonu” diye itibarsızlaştırmak.
Bu yaşananları bir de demokratik ihlal üzerinden inceleyelim :
Demokratik İhlal Tablosu
Tür | Olaydaki Karşılığı | Sonuç |
Etik İhlal | Halkın yetkisinin başka parti lehine kullanılması | Temsil sözleşmesi bozulur |
Demokratik Gasp | Sandıkta kaybedilen yönetimin transferle alınması | Halk iradesi yok sayılır |
Siyasal Manipülasyon | Rozet töreninin başarı olarak sunulması | Gerçeklik çarpıtılır |
Sistem Erozyonu | Transferin olağanlaştırılması | Demokrasiye güven azalır |
Konuyu, özetlersek :
Özgür Özel’in ifşası, içerik gücü ve belgesel dayanağıyla bugünün en kritik siyasi olayıdır. Aynı gün sahnelenen AKP rozet töreni, bu tartışmayı bastırmaya dönük bir algı yönetimidir.
Adalet Bakanı’nın açıklaması ise, sistemdeki bir çürümeye işaret eden iddiaları, bireysel bir olaya indirgeme ve siyasi polemiğe çekme çabasıdır. Oysa kamu vicdanının talebi, “Bu görüşme oldu mu? Olduysa vaat edilen serbestlik hangi yargı bağlantısına dayanıyordu?” sorularının net biçimde yanıtlanmasıdır.
Bu sorular cevapsız kaldıkça, hem yargıya güven hem de demokrasiye inanç daha da aşınacaktır.












Yorumlar