TÜRKİYE NEDEN DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR: “TRIPP Kuşağı, Zengezur Jeopolitiği ve Küresel Kuşatma: Çin ve ABD Arasında Yeni Büyük Oyun”
- Didem Öneş
- 7 Ağu
- 10 dakikada okunur
TRIPP, Zengezur ve Yeni Dünya Jeopolitiği
2025 yılı, küresel düzenin yeniden tasarlandığı ve uluslararası güç dengesinin tektonik kaymalar yaşadığı bir döneme işaret ediyor. ABD’nin, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış çerçeve anlaşması kapsamında geliştirdiği Trump Route for International Peace and Prosperity (TRIPP), yalnızca bir transit koridor değil; yeni bir jeopolitik paradigmanın habercisi. Bu yeni model, Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya ve Hint-Pasifik eksenlerinde birbirine bağlanan bir kuşatma mimarisi oluşturuyor.
Küresel stratejik dinamikler, 2020 sonrası dönemde çok kutupluluğa evrilen bir düzenden, yeniden bölgesel hegemonya mücadelesine kaymış durumda. ABD’nin TRIPP Projesi, Çin’in ekonomik yayılmacılığına karşı yürüttüğü “stratejik koridor kontrolü” politikalarının somut bir tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda:
Zengezur Koridoru yalnızca Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki bir görünümde barış düzenlemesi değil, aynı zamanda ABD’nin Avrasya’ya açılan kapısıdır.
İsrail’in Suriye-Gazze-Golan ekseninde yeniden şekillendirdiği güvenlik doktrini, TRIPP ile birlikte ABD'nin jeopolitik ağına bağlanmaktadır.
Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ve Digital Silk Road stratejileri, ABD’nin teknolojik ve askeri kuşatma politikalarıyla doğrudan karşı karşıya gelmektedir.
Rusya, hem ekonomik hem de stratejik olarak zayıflatılmış bir aktör haline gelirken, bu durum Çin’in küresel yalnızlaşma ihtimalini artırmaktadır.

Türkiye’nin bu yeni kuşatma hattı içerisindeki konumu ise kritik bir geçiş noktasıdır.
Zengezur Koridoru üzerinden Azerbaycan ile bağ kurarken, aynı zamanda ABD'nin TRIPP ağına dolaylı şekilde entegre olan Türkiye; hem bir köprü, hem bir hedef konumundadır.Son dönemde iç politikadaki savrulmalar, dış politikadaki eksen kaymaları ve bölgesel milli güvenlik politikalarına aykırı arayışlar, Türkiye’yi küresel güçlerin jeopolitik oyun alanına çevirmiştir.
Bu yazı, Türkiye üzerinde oynanan stratejik oyunları, TRIPP, Çin’e hedeflenen kuşatma, Suriye yapılanması ve Rusya'nın mümkün olabilen en fazla şekilde çözülmesine yönelik tüm ABD ve Yeni Küresel Düzen Yaratıcılarının hesaplarını ortaya koymak amaçlı, disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alacaktır.
Ayrıca analizlerimi, yukarıda sayılan gelişmeleri birbirinden kopuk krizler olarak değil, entegral bir küresel dönüşümün parçaları olarak inşa edeceğim. Uluslararası ilişkiler teorileri çerçevesinde özellikle şu yaklaşımlar temel alınacaktır:
Neoklasik Realizm: Devletlerin iç yapılarının dış politikasını nasıl şekillendirdiğini analiz eder. TRIPP’te ABD’nin stratejik elitleri ve çıkar gruplarının etkisi bu bağlamda değerlendirilecektir.
Jeoekonomi Teorisi: Enerji, ulaşım, finans ve dijital altyapılar üzerinden kurulan hakimiyet savaşlarını anlamak için bu teori merkeze alınacaktır.
Bölgesel Güç Katalizörü Kuramı: Türkiye, İran, Hindistan gibi aktörlerin bu yeni yapılanmada nasıl konumlandığını anlamak için kullanılacaktır.
Suriye’nin Şekillenmesi ve İsrail’in Güvenlik Koridoru:
Zengezur’la Kesişen Hat
I. İsrail’in Güvenlik Doktrini: Savunmadan Alan Genişletmeye
İsrail’in 2023 Ekim’inden bu yana yürüttüğü Gazze operasyonu, yalnızca Hamas’a karşı bir güvenlik yanıtı değil; aynı zamanda Güney Levant’ta “stratejik alan yeniden düzenlemesi”nin adımlarından biridir.

Bu bağlamda:
Golan Tepeleri ve Suriye’nin güneyi (Dera–Kuneytra hattı), İsrail’in güvenlik tampon bölgesi ilan ettiği ve istihbarat/piyade gücü konuşlandırdığı alanlardır.
İsrail’in 2024 Aralık’ında Beşar Esad rejiminin çöküşüne doğrudan zemin hazırlayan hava operasyonları, Rusya’nın bölgedeki angajmanının başka bir boyutu ile şekillendiği bir süreçtir.
2025’te ABD’nin desteğiyle İsrail’in “Golan-Gazze ekseninde kalıcı hâkimiyet” hedeflediği açık biçimde görülmektedir (→ “Yükselen Bölgesel Güvenlik Koridorları” doktrini).
Bu durum, İsrail’in klasik “aktif ilerleme savunma” stratejisinden çıkarak “önleyici ileri genişleme” stratejisine yöneldiğini bize göstermektedir.
2. Suriye’nin Jeopolitik Boşluğu: Dört Oyuncunun Mücadelesi
Beşar Esad rejiminin çökmesi ve güneydeki Şii etkisinin çekilmesiyle birlikte, Suriye sahasında şu dört aktör öne çıkmıştır:
İsrail – Golan ve Dera hattından, tampon güvenlik stratejisiyle ilerlemektedir.
ABD – Fırat’ın doğusunu ve Suriye’nin genelini; hava, kara ve istihbarat gücüyle denetlemektedir.
Kürt Yapılanma (SDG/YPG) – ABD korumasında, siyasi ve kurumsal yapısını tahkim etmekte; yerel yönetişim kapasitesi artırılmakta; federal statü talepleri güçlenmektedir.
Türkiye – Fırat’ın batısında, özellikle Tel Abyad–Cerablus hattında sembolik operasyonel varlığını sürdürmektedir. Ancak bu etki:
Daha çok vekil güçler üzerinden sürdürülmekte,
Bu güçlerin çoğu disiplin sorunları yaşayan, güvenlik zaafları barındıran, parçalı cihatçı unsurlardan oluşmakta,
Uluslararası meşruiyeti sınırlı ve bölgesel angajman gücü zayıflamış bir karakter taşımaktadır.
Bu nedenle Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonu, askeri değil, daha çok siyasi-psikolojik dengeleyici güç hâline evrilmiş; sahadaki kontrol kapasitesi 2018–2020 dönemine kıyasla ciddi biçimde daralmıştır.
3: TRIPP ve Zengezur’un Türkiye’ye Etkisi: Koridor mu Güç Ekseni mi?
Türkiye’nin Coğrafi Avantajı: Doğu-Batı Ekseninde Zorunlu Merkez
Türkiye, tarihsel olarak doğu ile batı, kuzey ile güney arasındaki jeopolitik geçiş alanlarının kesişme noktasında yer alır. Bu avantaj, her büyük güç rekabetinde Türkiye’yi “stratejik ortak” veya “zorunlu kanal” hâline getirmiştir.
TRIPP Projesi’nin Zengezur üzerinden Türkiye'ye bağlanması, bu geçiş üstünlüğünü yeniden gündeme taşımaktadır. Bağlandığı takdirde:
Türkiye, Nahçıvan üzerinden Azerbaycan’a bağlanan ilk doğrudan kara hattına ev sahipliği yapacaktır.
Bu hat, aynı zamanda Orta Asya–Orta Doğu–Avrupa arasında enerji, ticaret ve savunma lojistiği açısından kritik bir arter olacaktır.
Ancak bu avantaj salt coğrafyayla sınırlı değildir; önemli olan bu coğrafi üstünlüğün siyasi, teknolojik ve stratejik olarak tahkim edilip edilmeyeceğidir.

Türkiye “Koridor Ülkesi”ne Dönüştürülüyor mu?
Son yıllarda yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin jeopolitik pozisyonunu kullanabilen bir aktör değil; başkalarının kullandığı bir koridora dönüştürüldüğünü göstermektedir:
a. TRIPP’te Asimetrik Pozisyon:
Türkiye, TRIPP’in “alternatifsiz geçiş noktası” görünümünde olsa da, projenin sahibi değil, taşeronu durumundadır.
ABD ve özel konsorsiyumlar tarafından yürütülen TRIPP’in Türkiye’ye getirdiği şey:
Kontrol değil, taşımacılık rolüdür.
Gelir değil, stratejik yükümlülük ve güvenlik riskidir.
b. Rusya ve İran Tepkileri:
Zengezur’un Türkiye üzerinden NATO’ya açılması, İran ve Rusya tarafından bir güvenlik tehdidi olarak görülmektedir.
Türkiye’nin bu koridor üzerinden Batı kampına eklemlenmesi, doğal tampon rolünü riske atmakta ve bölgesel krizlere açık hâle getirmektedir.
c. Enerji ve Lojistikte Bağımlılık:
TANAP, TAP, BTK gibi dev projelerle Türkiye bir enerji merkezi olmaya çalışsa da:
Bu hatların mülkiyeti, fiyatlandırması ve güvenliği Ankara’nın elinde değildir.
Enerji geçişinden elde edilen kazanç, sınırlı ve asimetrik kalmaktadır.
Türkiye Güç Ekseni Olabilir mi?
Yine de Türkiye, mevcut pozisyonunu bir geçiş alanı olmaktan çıkarıp stratejik bir eksene dönüştürebilir, eğer:
TRIPP gibi küresel projelere sadece “geçiş ülkesi” olarak değil; “ortak geliştirici ve regülatör” olarak katılırsa,
Orta Asya, Güney Kafkasya ve Akdeniz'de çok yönlü ve dengeleyici dış politikayı yeniden inşa edebilirse,
İç siyasi istikrarı ve kurumsal kapasitesini liyakatle, şeffaflıkla, hesap verebilirlilikle güçlendirerek bölgesel yatırım ve güvenlik hamlelerini desteklerse.
Türkiye’nin tarihsel avantajı coğrafyasında değil; bu coğrafyayı tarihsel kendi jeopolitik aklıyla yönetebilmesindedir.
Teorik Yorum: Bölgesel Güç Katalizörü veya Taşeron Devlet?
Uluslararası ilişkiler literatüründe “bölgesel güç katalizörü” kavramı, orta büyüklükteki devletlerin jeopolitik boşluklarda inisiyatif alarak küresel düzeni etkileyebilmesini ifade eder. Türkiye’nin Zengezur ve TRIPP gibi projelerde oynadığı rol:
Şu an için bu katalizör kapasiteden uzaktır.
Daha çok bir taşeron devlete dönüşme riski taşımaktadır.
Bunu tersine çevirmek için sadece pozisyon değil, ilkeli, kimlikli politik irade ve bağımsız güçlü anayasal kurumsal kapasite gereklidir.
Geçiş Sorusu:
Bu noktada sormak gerekir: Çin ve Rusya bu yapılanmaya nasıl karşılık veriyor? Çin, Zengezur’daki ABD etkisine ne kadar tolerans gösterecek? Ve ABD, TRIPP üzerinden yalnız Çin’i mi hedefliyor, yoksa aynı zamanda Rusya’yı da çevreliyor mu? Gelin bir de bu konuda kafa yoralım:
4: Çin’in Cevabı: Zengezur, Pasifik ve Avrasya'da Sessiz Sıkışma
a. Zengezur Koridoru ve Çin’in “Çevreleme” Algısı
ABD’nin Ermenistan ve Azerbaycan arasında arabuluculuk yaparak TRIPP projesiyle Zengezur Koridoru’na yerleşmesi, Çin açısından sadece bir lojistik proje değil, aynı zamanda küresel kuşatma stratejisinin kara ayağı olarak algılanmaktadır.
ABD, Ermenistan’daki geçiş koridorunun geliştirme ve denetleme hakkını 100 yıllık bir anlaşmayla üstlendiği çeşitli basın kaynaklarında yer almıştır.(örn: Reuters, 2025)
Bu koridor:
Orta Koridor’un (Middle Corridor) bir parçası olarak Çin’in Avrupa’ya ulaşan ana kara hattıyla kesişmektedir,
Aynı zamanda INSTC (Uluslararası Kuzey-Güney Koridoru) gibi İran–Rusya eksenli Çin destekli projelerin etkinliğini azaltmaktadır.
Bu nedenle Çin, Zengezur’daki Amerikan varlığını “stratejik çevreleme” (strategic containment) olarak görmesi ve stratejilerini buna göre üretmek istemesi doğaldır çünkü bu kuşatmayı sadece lojistik değil, jeopolitik okumaktadır.
b. Pasifik’te Alternatif Güç Dengesi: Sessiz Diplomasi, Açık Lojistik
Çin, ABD’nin Hint–Pasifik’te QUAD (ABD, Hindistan, Japonya, Avustralya) ve AUKUS (ABD, İngiltere, Avustralya) gibi ittifaklarla oluşturduğu ada zinciri kuşatmasına karşılık:
Fiji, Solomon Adaları, Vanuatu gibi ada ülkeleriyle altyapı ve güvenlik anlaşmaları yaparak diplomatik alan genişletmektedir.
Güney Çin Denizi’ndeki yapay adalara askeri altyapı konuşlandırarak ABD'nin deniz üstünlüğünü kırmayı amaçlamaktadır.
Pasifik Adaları Forumu’nda alternatif finansman, iklim anlaşmaları ve sağlık yatırımları ile ABD'nin "sert gücüne" karşı yumuşak gücünü kullanmaktadır.
Bu strateji, Çin’in klasik "bileşik güç kullanımı" (comprehensive national power) anlayışının deniz havzasına yansımasıdır.
c. Avrasya'da Stratejik Derinlik: INSTC ve Orta Asya Atılımı
Çin, Zengezur üzerinden gelen TRIPP kuşatmasını karşı-akslarla dengelemeye çalışmaktadır- çalışacaktır: nasıl mı?
1. INSTC (International North–South Transport Corridor)
Çin, İran–Azerbaycan–Rusya hattı üzerinden ilerleyen bu projeye dolaylı destek veriyor.
Rasht–Astara hattı ve Çabahar limanı üzerinden Çin–Avrupa lojistiği yaratılmakta.
2. Orta Asya Yatırımları
Çin, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’da 400 milyar doları aşan altyapı ve enerji yatırımı yaptı.
“Digital Silk Road” kapsamında 5G altyapıları, fiber ağlar, dijital ödeme sistemleri kurdu.
Çin'in stratejisi, Rusya'nın boşluğunu doldurarak Orta Asya'da fiilî hegemonya alanı kurmak hedefinde.
Bu durum, Çin’in Batı kuşatmasını, Doğu ve Güney çevrelemeleriyle dengeleme arayışının tipik örneğidir.
d. Çin'in Çıkmazı: Sıkışma Sendromu mu, Dengeli Direniş mi?
Her ne kadar Çin lojistik ve ekonomik alanda ABD’ye meydan okuyacak kapasitede görünse de, birkaç temel riskle karşı karşıyadır:
Risk Faktörü Açıklama
Teknoloji Ambargosu ABD’nin çip, yapay zekâ ve yazılım ambargoları Çin’in üretim gücünü kırma potansiyeli taşıyor.
Askerî ve Deniz Gücü Eksiği Çin hâlâ küresel deniz gücü projeksiyonu açısından ABD’nin çok gerisinde.
Lojistik Kuşatma TRIPP ve Pasifik adalar zinciri, Çin'in Avrasya ve Afrika rotalarını kısıtlayabilir.
Yalnızlaşma Riski Çin’in müttefik sayısı sınırlı; ABD, çok taraflılıkta daha avantajlı.
Çin’in stratejik refleksi, doğrudan çatışma değil, sessiz direnç, altyapı yatırımı ve çevre kuşatmalarına karşı ekonomik yayılma ekseninde ilerlemektedir.
Geçiş Sorusu:
Şimdi sorulması gereken şu:ABD bu küresel kuşatmayı yalnız Çin’e karşı mı kuruyor? Yoksa aynı anda Rusya’yı da etkisizleştirmek, Avrupa’yı bağımlılaştırmak ve Türkiye’yi taşerona dönüştürmek mi istiyor?
5. ABD'nin Global Kuşatma Stratejisi: Çin, Rusya, Türkiye ve Avrupa'ya Karşı Çok Katmanlı Çevreleme
a. ABD’nin Yeni Nesil Kuşatma Doktrini: “Koridor Temelli Jeopolitik Baskı”
Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin dağılmasıyla birlikte ABD, hegemonik üstünlüğünü korumak için klasik askeri üs kurma modelinden “altyapı merkezli kuşatma” stratejisine geçmiştir.Bu yeni modelin üç temel ayağı vardır:
Lojistik Koridorlar (TRIPP, IMEC, AUKUS Deniz Rotası)
Teknolojik Kuşatma (Çip ambargoları, yapay zekâ sınırlamaları)
Enerji ve Finansal Manipülasyon (SWIFT, rezerv dondurma, LNG ihracatı)
Bu strateji, askeri müdahale yerine altyapı, diplomasi ve ekonomi yoluyla çevreleme oluşturmakta; çatışma yerine sıkıştırma üretmektedir.
b. Rusya: Savaşla Düşürülen Amaçlı Sıkışma
ABD’nin Rusya’ya yönelik kuşatma hattı, Ukrayna savaşının başlatılmasıyla tetiklenmiş; TRIPP gibi alternatif koridorlar üzerinden doğrudan kara ve enerji yolları izole edilmiştir:
Ukrayna üzerinden Karadeniz–Avrupa çıkışı engellendi.
Zengezur üzerinden Güney Kafkasya’ya çıkış kesildi.
INSTC’ye alternatif olarak TRIPP, İran’ı bypass etti.
Kazakistan ve Türkmenistan Çin'e dönerken, Rusya Orta Asya’dan izole edildi.
ABD burada “çevrele ve boşluk bırakma” stratejisi uygulamakta; Rusya'yı savaşla zayıflatırken, çevresini diplomasiyle koparmaktadır.
c. Türkiye: Taşeronlaştırılan Geçiş Alanı
TRIPP ve Zengezur projeleriyle Türkiye, ABD’nin enerji ve ticaret koridorları için zorunlu bir geçiş ülkesi haline gelirken, aynı zamanda:
Koridorun sahibi değil, güvenlik sorumlusu rolüyle tanımlandı.
TRIPP’in bölge ülkeleriyle Ankara’yı bypass edecek şekilde tasarlanması, Türkiye’yi stratejik bir eksenden lojistik bir taşerona dönüştürdü.
ABD’nin Türkiye üzerindeki stratejisi, “bağımlı ama sadık geçiş ülkesi” modeli üzerine kurgulandı. Kontrollü oyuncu olarak, bağımsız güç yerine tercih edilmektedir.
d. Avrupa: Bağımlı Güç Haline Gelen Müttefik
TRIPP’in Avrupa ayağı, Çin ve Rusya'dan enerji ve lojistik olarak koparılmış, ABD’ye tam bağımlı hale getirilmiş bir Avrupa vizyonunu içermektedir:
TANAP–TRIPP–IMEC üçgeni, Avrupa’ya ABD güdümlü enerji ve lojistik hatları sunmaktadır.
LNG yatırımları, Avrupa’nın Rus gazına olan bağımlılığını sona erdirirken, Amerikan gazına tam bağımlılığı beraberinde getirmiştir.
NATO bütçesinin artırılması ve nükleer silah doktrinleri, Avrupa’yı ABD’nin askeri stratejisinde “tamamlayıcı güç” haline getirmiştir.
Avrupa artık ABD’nin eşit ortağı değil; onun jeopolitik ve finansal politikalarının lojistik ve normatif taşıyıcısıdır.
Çok Katmanlı Çevreleme Modeli: Özet Tablo
Hedef Aktör Kuşatma Aracı ABD’nin Stratejik Amacı
Çin TRIPP, Pasifik üsleri, teknoloji ambargoları Büyümesini sınırla, ekonomik hegemonyasını dengele
Rusya Ukrayna savaşı, enerji izalosyonu, Zengezur Kara çıkışlarını kes, karışıklık üret
Türkiye TRIPP, NATO bağımlılığı, finansal baskı Taşeronlaştır, bağımsız güç olmasını engelle
Avrupa LNG, IMEC, nükleer koruma, ticaret sistemleri Tam bağımlılık, Çin ve Rusya’dan kopuş
Teorik Yorum: Hegemonya Korumalı Çevreleme (Hegemonic Shielding)
ABD'nin bu stratejisi, klasik çevreleme doktrininden farklı olarak, mevcut hegemonik düzenin alanlarını koruma ve genişleme imkânlarını sınırlama stratejisidir.Bu durumu açıklamak için “Hegemonya Korumalı Çevreleme” adını verebiliriz:
Yeni bölgeler ele geçirilmiyor, mevcut etki alanlarına tabi olma durumları güçlendiriliyor.
Rakiplerin değil, ortakların bağımsızlaşması engelleniyor.
Düşman kadar, potansiyel “denge bozucular” da nötralize ediliyor
Geçiş Sorusu:
Peki bu yapı içerisinde Türkiye’nin, Çin ve Rusya arasında sıkışmadan çıkması, sadece Batı’ya entegre olarak mı mümkün?Yoksa yeni bir stratejik akıl ve bağımsız dış politika ile gerçek bir bölgesel katalizör olabilir mi?
6. Çıkış Yolu: Türkiye’nin Yeni Dış Politika Doktrini Ne Olmalı?
a. Stratejik Gerçeklik: Sıkışmışlık, Taşeronlaşma ve İnisiyatif Kaybı
Yukarıdaki bölümlerde ortaya konduğu üzere, Türkiye’nin mevcut dış politika konumu şu unsurlarla tanımlanabilir:
Jeopolitik bir geçiş ülkesi olarak kritik öneme sahip olsa da, bu üstünlük stratejik iradeye dönüşmemiştir.
ABD'nin TRIPP ve küresel kuşatma politikaları içinde Türkiye’ye verilen rol kontrol değil; işlevsellik, güvenlik ve lojistik taşeronluktur.
Rusya’yla ilişkiler taktiksel düzeyde kalmış; Çin’le ise herhangi bir stratejik ortaklık inşa edilememiştir.
Avrupa ile ilişkiler ise güven erozyonu, göç politikası bağımlılığı ve demokrasi sorunları nedeniyle kırılgandır.
Bu tablo, Türkiye’yi yönü belirsiz, dış etkilere açık ve kendi oyununu kuramayan bir aktöre dönüştürmektedir.
b. Gereken: Doktrin Değişimi, Yön Değil Yöntem Tespiti
Türkiye’nin ihtiyacı, Batı mı Doğu mu tercihi değil; yeni bir stratejik dış politika doktrini geliştirmektir. peki mevcut iktidar ve onun kadroları ve kurumları ile bu mümkün müdür? HAYIR. İktidar değişikliği şart olmakla birlikte; yeni gelecek hükümetin dış politika doktrinleri hazır olmalıdır.
Bu doktrin şu ilkelere dayanmalıdır:
i. Çok Yönlü Dış Politika (Non-Aligned Strategy, ama Aktif)
Türkiye hiçbir kutbun sadık müttefiki değil; her kutbun müzakere ortağı olmalıdır.
Güç merkezleriyle geçici pazarlıklar yerine ve geçici bloklara değil yapısal etkileşime dayalı bir ilişki ağı inşa edilmelidir.
ii. Jeoekonomik Aktifleşme
Türkiye, enerji, ulaşım ve dijital altyapıdaki konumunu salt transit değil, regülatif ve geliştirici aktör olarak konumlandırmalıdır.
TRIPP gibi ve diğer projelere: geliştirici, finansal ortak ve güvenlik eş aktörü olarak katılmadıkça sürdürülebilir jeopolitik etki üretemez.
iii. Askeri Vekil Yapılar Yerine Devletsel Dış Politika
Suriye, Libya ve vs gibi alanlardaki vekil yapı politikası, güç yansıtmaktan çok zafiyet üretmektedir.
Diplomasi, kurumsal kapasite, ekonomik büyüme, bilimsel ve kültürel gelişmişlik ve çok taraflılık, askeri vekaletlerden daha güçlü kaldıraçtır.
iv. Kurumların Yeniden İnşası
Etkili dış politika, kurumsal öngörü, dışişleri kapasitesi ve ekonomik planlama ile mümkündür.
Popülist ve kişiselci karar mekanizmalarının dış politikada karşılığı zayıf ve geçici kazanımlardır.
Teorik Dayanak: Neoklasik Realizm + Jeoekonomik Dengeleme
Bu yeni doktrin, siyaset bilimi kuramlarında:
Neoklasik Realizm: Devletlerin dış politikalarının sadece sistemik baskılarla değil, iç politika dengeleri, elit çıkarları ve kurumsal kapasiteyle şekillendiğini savunur. Eğer ki, elit çıkarları iç politika ve küresel güçlerle ilintili olup, kendi halkını güçsüzleştiren türden ise bir ülke bağımsızlığını yitirir.
Jeoekonomik Dengeleme Teorisi: Sert güce dayanmadan, enerji, altyapı ve finans üzerinden bölgesel denge kurulabileceğini gösterebilmek için önce laik, demokratik, sosyal, hukuk Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk devrimleri ile geliştirilmiş demokrasi anlayışı ve medeniyetin gelişme teoremlerini destekleyen, bilimsel, liyakatli, bağımsız, hesap verebilir kurumlar gereklidir.
Türkiye, bu iki kuramın senteziyle hareket ederse, yeniden bir bölgesel oyun kurucuya dönüşebilir.
Özetle:
Türkiye Hâlâ Oyun Kurabilir, Ama yeni Rolleriyle veya kullanım tarihi geçmiş NEO OSMANLICILIKla Değil; Bu Kimliksiz Aklını Değiştirmekle mümkündür.
Bu yazının başında aslında kendimize şu soruyu sorduk:
“Türkiye TRIPP içinde sadece bir geçiş ülkesi mi, yoksa güç ekseni mi olacak?”
Yanıt artık daha net:
Eğer dış politikasını yeniden kurgular, bölgesel denge aklı geliştirir, kurumsal kapasitesini laik, demokratik, sosyal hukuk rejimin hesap verebilir yapısı üzerine tahkim ederse; Türkiye yeniden stratejik merkez olabilir.
Aksi takdirde, ABD’nin TRIPP ağı içinde lojistik bir taşeron, Çin ile Rusya arasında sıkışmış ve iç sorunlarla boğuşan yarı-çevre ülke olarak kalacaktır.












Yorumlar