top of page

Ö. Özel'e Yönelik Akit Manşeti “Senin de Sonun Silivri” ve DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Masada CHP Olursa Belki de İmamoğlu Dışarıda Olacak” Mesajı Nasıl Okunabilir?

  • Yazarın fotoğrafı: Didem Öneş
    Didem Öneş
  • 21 Tem
  • 5 dakikada okunur

CHP’nin Bülent Ecevit’ten sonra muhalefet seçmeninin hasretle beklediği bir lider figürüne kavuştuğu rahatlıkla söylenebilir: Özgür Özel. Parti içindeki dinamizmi ve kamuoyundaki etkisiyle öne çıkan Özel’e karşı, bazı kulislerde ve özellikle iktidar yanlısı medyada şöyle ifadeler dile getiriliyor: “Senin de sonun Silivri olacak”, “daha kaç CHP’li telef olacak” gibi çeşitli ifadeler iktidar manşetlerinde. Kamu oyuna ve muhalefete yönelik psikolojik baskı gündem manşetlerinden açık açık yoğunlaşırken, Kulisler arkasında, kahvelerde, kapalı kapılar ardında, sıranın ÖZgür Özel'e geldiği ifade ediliyor. Sıra gerçekten Özgür Özel'e gelir mi bilemem. Ama gelin, basına yansıyan birkaç somut gelişmeyi hatırlayalım.


Son haftalarda Ankara ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılıkları Özgür Özel hakkında dört ayrı soruşturma başlattı. İddialar arasında cumhurbaşkanına hakaret, devlet kurumlarını aşağılama, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve bazı konuşmalarında terör örgütü propagandası yaptığı suçlamaları yer alıyor. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı da 11 Temmuz’daki Manavgat mitingi sonrası, Özel’in yaptığı “kumpas” ve “uyuşturucu eğitiminden geçirilmiş baklavacı” ifadeleri nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi kapsamında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla ayrı bir soruşturma açtı. Özellikle CHP’nin kurultay süreci ve belediyelere dönük soruşturmalarla eş zamanlı yürüyen bu hukuki baskı dalgası ve bir çok CHP'li belediye Başkanı ve bürokratının tutuklanması, Özel’in dokunulmazlığının kaldırılması ve partinin başına CHP seçmenine ve teşkilatlarına rağmen, istenmeyen hatta nefret edilen bir kimlik haline gelen Kemal Kılıçdaroğlu'nun yargı zoruyla CHP'nin başına geçirileceği gibi tartışmalar birarada yürüyor.


Böylesi bir ortamda, sözde "Terörsüz Türkiye" adı altında garip bir YENİ ANAYASA projesi ise bizzat AKP, MHP, DEM ve ABDULLAH ÖCALAN tarafından yürütülüyor. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Masada CHP olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak” sözü, Özel liderliğindeki CHP’nin hem iktidar hem DEM Parti tarafından basınç altında olduğunu gösteriyor. Bir yandan iktidarın yargı ve medya eliyle kurduğu baskı, bir yandan emperyal güçlerin yeni dizaynı DEM partinin baskıları, Özgür Özel’in ve CHP’nin omuzlarına ağır bir siyasi yük bindiriyor. Sadece siyasi değil, tüm Türkiye'nin geleceği, "bağımsız laik, demokratik, sosyal, hukuk Türkiye" mücadelesinin sorumluluğunu CHP'nin omuzlarına yüklüyor. Böylesine zor bir sürecin bence en iyi okumasını iki mesaj üzerinden yapalım derim :özellikle Akit gazetesinin “Senin de sonun Silivri olacak” manşeti ve DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Masada CHP olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak” açıklaması, söylem ve içerik analizi yöntemiyle inceleyelim. ve Bakırhan'ın Özgür Özel'i devre dışı bırakarak direk "Sayın İmamoğlu'na şunu söylemek isterim. İçeride olmasının sebebi kendi çeperimizden bakmamızdır. Masada Cumhuriyet Halk Partisi olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de bütün siyasi tutsaklar dışarıda olacak. Çünkü hukuk olacak, demokrasi olacak, adalet olacak." diyerel İmamoğluna "gel seninle masaya oturalım" demesini, bu söylemlerin demokratik siyasete etkilerini, samimiyeti ve toplumun yararına siyaset geliştirme becerisini kuramlar çerçevesinde değerlendirelim.


Kuramsal Çerçeve: Haydi breeee oradan, sizinle ne demokrasi ne özgürlük ne adalet mümkün....


Bu analiz, üç temel kuramsal yaklaşıma dayandırılmaktadır:

  1. Kriminalizasyon Stratejileri : Della Porta (1995), devletlerin muhalefeti bastırmak için sıklıkla “kriminalizasyon” yöntemlerine başvurduğunu, muhalif aktörleri kriminal imgelerle ilişkilendirerek meşruiyetlerini zayıflattığını belirtir.

  2. Fear Appeal (Korku Çağrısı) Teorisi: Witte (1992), siyasi aktörlerin veya medya organlarının korku uyandırıcı mesajlarla bireyleri ya hareketsizleştirmeyi ya da iktidar yanlısı davranışlara yönlendirmeyi hedeflediklerini açıklar.

  3. Çerçeveleme (Framing) ve Koalisyon Teorileri: Entman (1993) ve Riker (1962), siyasi mesajların nasıl çerçevelendiğinin ve küçük aktörlerin koalisyonlarda nasıl pazarlık gücü devşirdiğinin, siyasetin şekillenmesinde kritik rol oynadığını ortaya koyar.

Bu kuramları neden ele alıyorum? İktidarın neyi nasıl yaptığını bizzat vatandaşın anlaması için ve asıl DEM Partinin kendini sanki "gerçek demokratik" bir güçmüş ve Türkiye'nin iğiliği için mücadele ediyormuş gibi halkı yanıltmasının zararlarını deşifre etmek istiyorum. Güya hak ve özgürlüklerin mücadelesini veren bir parti iddiasındaki DEM, İmamoğlu için "İçeride olmasının sebebi kendi çeperimizden bakmamızdır "diyebiliyor; hemde tam Özgür ÖZel'e Silivri sopası gösterilirken diyor bunu. Henüz yargılanması bitmemiş ve hukuk eliyle baskılanmak istenen CHP varken "İçeride olmak" yani tutuklanmak nasıl bir "kendi çeperi " ile bakma meselesidir. Bunun hukukla adalet ile ne ilgisi var? Yani diyor ki BAKIRHAN "Gelin oturun masaya İmamoğlu da çıksın, Özgür Özel de tutuklanmasın". Haydi breeee oradan, sizinle ne demokrasi ne özgürlük ne adalet mümkün....


Akit Manşeti: Doğrudan Tehdit


Akit gazetesinin “Senin de sonun Silivri olacak” manşeti, Türkiye’nin siyasi hafızasında doğrudan hapis ve yargısal tasfiye tehdidiyle eşanlamlıdır. 2008’den bu yana Ergenekon, Balyoz ve diğer muhalif davalarıyla sembolleşen “Silivri” kelimesi, burada Özgür Özel’in bizzat şahsına ve liderlik pozisyonuna yönelmiş bir kriminalizasyon mesajı taşımaktadır. Dolayısıyla bu ifade, yalnızca sert eleştiri değil, hukuki ve siyasal süreçleri harekete geçirme tehdididir.


Nitekim Ankara, İstanbul ve Antalya Cumhuriyet Başsavcılıklarının Özel hakkında başlattığı soruşturmalar, bu tehdit dilinin yalnızca medyada kalmadığını, yargı pratiklerine de sızdığını göstermektedir.


Tuncer Bakırhan’ın Mesajı: Pazarlık ve Basınç


DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “Masada CHP olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak” açıklaması, muğlak ama kritik ve etik dışı, vicdansız bir siyasal pazarlık mesajıdır. İmamoğlu’nun tutukluluğu veya yargılanma sürecinin halka rağmen bir ittifak denklemine bağlı bir pazarlık unsuru gibi sunulması, koalisyon teorileri çerçevesinde bu ülkenin kaderi ile oynamaktır. Küçük ama stratejik öneme sahip partiler, kilit meselelerde zamanın ruhuna göre ödün koparmak için bu tür çerçevelemelere başvurmaları sadece bir taktik midir yoksa daha fazlası mı?


İkitdar gazeteleri, sosyal medya hesaplarının tehdit dolu manşetleri, ifadeleri ve DEM Parti’nin pazarlık dili, Türkiye’deki demokratik gerilimin yalnızca iktidar-muhalefet gerilimi değil, farklı muhalefet içi ilişkilerin ve pazarlıkların da derinleştiğini ortaya koyar.


Tuncer Bakırhan’ın “Masada CHP olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak” sözü, sıradan bir ittifak yorumu değil, doğrudan İmamoğlu’na ve CHP’ye gönderilmiş çok katmanlı bir mesaj içeriyor. Bu mesaj birkaç açıdan dikkat çekici:


Pazarlık Mesajı ve Koalisyon İçi Gerilim

Bu cümle, CHP’ye yönelik bir “ittifak hatırlatması” ya da “masadaki yerinizi iyi düşünün” mesajı değil sadece; doğrudan İmamoğlu’nun kişisel özgürlüğünü pazarlık unsuruna dönüştüren bir söylem.Burada DEM Parti, İmamoğlu’na “Senin durumun bizimle CHP arasındaki ilişkiye bağlı” diyerek aslında bir tür koalisyon içi güç gösterisidir.

Yorumum: Bu, Riker’in (1962) Koalisyon Teorisi bağlamında değerlendirilebilir: Amaç: Küçük partiler, ellerindeki sınırlı gücü stratejik konularda abartarak veya öne çıkararak büyük ortaklar üzerinde baskı yaratmaktır


Kişiselleştirme ve Liderlik Alanına Müdahale

Bakırhan’ın doğrudan İmamoğlu’nun adını anması, konuyu kurumsal bir CHP–DEM ilişkisi ekseninden çıkarıp, kişisel bir liderlik meselesine indiriyor. Bu, İmamoğlu’nun şahsında muhalefetin en popüler figürlerinden birine açıkça mesaj göndermek ve bir tür psikolojik baskı kurmak anlamına gelir.


Yorumum: Demokratik siyasette kişiselleştirilmiş tehditler veya pazarlıklar, liderlerin yalnızlaştırılmasına ve seçmen nezdinde güven aşınmasına yol açar. Burada hedef, yalnızca İmamoğlu değil; onun arkasındaki kitlesel desteği ve CHP’nin moral gücüdür.


İktidarın Diline Paralel Bir Risk

DEM Parti içinden gelen bu tür mesajlar, farkında olarak ya da olmayarak iktidarın uyguladığı kriminalizasyon ve yargı baskısı stratejileriyle aynı zeminde yankı yapma riski taşır. Yani hem iktidardan hem muhalefet içinden gelen basınç, muhalefetin ana aktörlerini çift yönlü bir sıkıştırma amaçlıdır.


Yorumum: Muhalefet içi aktörlerin birbirine doğrudan “dışlanma” veya “özgürlük” mesajları vermesi, ortak demokrasi savunusunu zayıflatır ve seçmen nezdinde “muhalefet de birbirinin kuyusunu kazıyor” algısı yaratır.


CHP Seçmeni ve DEMOKRASİ GÜÇLERİ Buna Pabuç Bırakmaz!

Türkiye siyaseti yeni bir yol ayrımında. Bir yanda iktidarın açık tehditleri, manşetlerden atılan “Senin de sonun Silivri olacak” sözleri, yargı baskıları, dokunulmazlık tartışmaları… Öte yanda DEM içinden gelen ve doğrudan isim vererek “Masada CHP olursa, belki de İmamoğlu dışarıda olacak” türünden pazarlık mesajları.

Ama burası Türkiye’nin en dirençli, en tecrübeli seçmen gruplarından biri: CHP tabanı ve Türkiye Cumhuriyeti DEMOKRATLARI

CHP seçmeni:

  • 12 Mart’ı gördü,

  • 12 Eylül’ü yaşadı,

  • 28 Şubat’ın arada kalmışlığının bedellerini tattı,

  • 15 Temmuz sonrası dönemininin tüm olumsuz sonuçlarıyla mücadelesini omuzladı,

  • Ergenekon, Balyoz, Gezi, Cumhuriyet davası süreçlerinde geri adım atmadı, haktan, adaletten, hukuktan yana oldu.


Ve şunu çok iyi biliyor: Hiçbir tehdit, hiçbir masa pazarlığı, halkın iktidar değişimi iradesinden daha büyük değildir.


Özgür Özel bugün yalnız değildir.

Ekrem İmamoğlu yalnız değildir.

CHP yalnız değildir.

Çünkü arkalarında sadece bir parti kimliği yok; arkasında hak, hukuk, adalet arayan, özgürlük isteyen, cumhuriyetine, laikliğe, demokrasiye sahip çıkan milyonlar var.


Hiçbir savcılık yazısı, hiçbir manşet tehdidi, hiçbir pazarlık cümlesi bu inadı kıramaz. CHP seçmeni bunu 100 yıldır defalarca kanıtladı, yine kanıtlayacak.

Bugün CHP seçmeni için mesele yalnızca bir parti meselesi değildir. Bu, bir ülke meselesidir. Bu, gençlerinin özgürce konuşabilmesi, kadınlarının korkmadan yaşayabilmesi, işçisinin, emekçisinin, öğrencisinin, emeklisinin, gazetecisinin başı dik yürüyebilmesi meselesidir.


Ve herkes bilsin:

✅ CHP seçmeni, tehdide teslim olmaz.

✅ CHP seçmeni, pazarlığa pabuç bırakmaz.

✅ CHP seçmeni, yılmaz, yorulmaz, susmaz.


Bugün Özgür Özel’in arkasında, yalnızca bir lider arkasında toplanan bir kitle yok; bugün, bu ülkede demokrasiden, haktan, hukuktan yana milyonlar var.


Bugün susturulmak istenen sadece bir liderin sesi değil, bir halkın nefesidir. Bu halk nefessiz kalmaz.

 
 
 

Yorumlar


didem Fotoğraf 1_edited.jpg

Merhaba, uğradığınız için teşekkürler!
Hi, thanks for stopping by!

Paylaşımlardan haber almak için

Let the posts come to you

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest

Benimle iletişime geçmek için/
Let me know what's on your mind

GÜNDELİK DERİNLİK    DEEPLY DAİLY

bottom of page